18 Temmuz 2009 Cumartesi

bakteri

bakteri
Eskiden Schizomycetes adlı bir sınıf oluşturduğu kabul edilen tekhücreli mikroorganizmalar. 17. ve 18. yüzyıllarda hayvanlar âlemine sokulurken daha sonra bitkiler âleminde anılmaya başlamıştır. Bugün ise genellikle hayvanlar ve bitkiler âleminden ayrı bir canlılar âlemi içinde gruplandırılmaktadır. Bütün bakteriler tek hücrelidir, ama bazen iki ya da daha fazla hücrenin bir araya geldiği birimler ya da koloniler oluşturabilir. Mikroskobik canlılardır; boyutları mikronlarla ölçülür ve 0,2-500 mikron arasında değişmekle birlikte çoğu 1 mikron büyüklüğündedir. Biçimlerine göre küresel (koklar), silindirimsi ya da çomak biçimli (basiller), küçük virgül biçimli (vibriyonlar) ve sarmal biçimli (spiriller) olmak üzere çeşitli tipleri vardır. Bakteri hücresi bazen sert, bazen de yumuşak bir koruyucu kapsülle örtülü olabilir. Hücrenin içindeki sitoplazmada mitokondriler ve çekirdek zarı bulunmayan hücre çekirdeği vardır. Bazı bakteriler dalgalanma ya da kendi çevresinde dönme yoluyla kirpik, bazıları da hücrenin çevresini saran ya da kamçıları aracılığıyla hareket edebilir. Üreme temelde hücre bölünmesi yoluyladır {schizomycetes sözcüğü de "bölünen mantarlar" anlamına gelir). Ama tomurcuklanma ya da sporlar aracılığıyla üreyen bakteriler de vardır. Fizyolojik olarak bakteriler aerob, yani oksijenin varlığında yaşayanlar ve anaerob, yani oksijensiz ortamlarda yaşayabilenler olmak üzere iki grupta toplanır. Beslenme açısından ise büyük bölümü dışbeslektir (heterotrof), yani başka organizmaların bireşimlediği organik bileşenleri metabolize eder. Bu grupta çürükçül, asalak ve ortak yaşam (simbiyoz) sürdüren türler yer alır. Küçük bir bölümü ise kendibeslektir (ototrof), yani organizmaları için gerekli organik maddeleri ya ışık enerjisi ya da kimyasal enerjiden yararlanarak kendileri bireşimler. Nitrobakteriler, Ferrobakteriler ve Sülfobakteriler bu grupta yer alır. Mikroskopik boyutlarından ve besin gereksinimlerinin az olmasından dolayı bakteriler her yerde, havada, suda, toprakta, insan ve hayvanların vücutlarında, bitkilerde bulunur. Ama özellikle yıkım halindeki organik maddelerde bakteri çok fazladır, çünkü yıkım sürecinde karbon, azot, oksijen, kükürt gibi yapısal elementler açığa çıkar. Doğadaki kokuşma ve mayalanma süreçleri de bakterilere bağlıdır. İnsanlar bu özel bakteri etkinliğinden sanayide yararlanmaktadır. Sirke mayalanması, vitamin ya da antibiyotik bireşimlenmesi buna örnektir. Bakteriler insanda ağır hastalıklara (tifo, kolera, tetanos, tüberküloz, cüzam) yol açar, ama bakterilerin tümü göz önüne alındığında hastalık yapıcı bakterilerin yararlı bakterilerden çok daha az olduğu görülür.

bağırsak

bağırsak
Sindirim kanalının mideden sonra başlayan ve anüs (makat) deliğiyle dışarı açılan son bölümü. Mideden bağırsaklara bir ölçüde sindirilmiş gelen besinler burada çok daha büyük değişikliklere uğrar. Böylece besleyici maddeler ve yararlı olan besinler emilebilir. Artıklar ise anüse doğru itilerek dışkıya dönüşür. Bağırsaklar embriyon aşamasında gelişen üç temel doku katmanından biri olan endodermden gelişir. Farklılaşma süreci tamamlanınca karın boşluğunda boyuna yerleşmiş bir boru biçimini alır. Bu boru önde ve arkada karın zarıyla karın duvarına bağlıdır. Karın zan bu biçimiyle bir orta bölme oluşturur. Daha sonra bu bölmenin ön kısmı kaybolur ve bağırsak karın duvarına yalnızca arka taraftan bağırsak askısı denen bir sapla bağlı kalır. Bağırsak askısının içinden damarlar ve sinirler geçer. İlkel bağırsak hızla büyür ve karın boşluğuna uyum sağlamak için kıvrımlanır. Bu süreç sonunda farklı kısımları karın boşluğuna bağlanmış olur. Bazı bölümler ise karın zarının yapışmış iki katmanına tutunmuştur. Uzun bir boru biçiminde olan bağırsak iki ana bölüme ayrılmıştır: İncebağırsak ve kalınbağırsak.
- İncebağırsak
Bağırsağın mide ile kalınbağırsak arasındaki bölümüdür. Burada besin maddeleri mukoza hücrelerinin salgısı, pankreas sıvısı ve safrayla karışır. Böylece sindirim süreci son evreye ulaşırken sindirilmiş besinler bağırsak mukozası yoluyla emilir. İncebağırsağın başlangıç bölümündeki çapı 2-3 cm, son bölümde 1 cm dolayındadır. Farklı yerleşim ve yapısal özelliklerine göre üç bölüme ayrılır: Onikiparmakbağırsağı, jejunum ve ileum.
- Onikiparmakbağırsağı
Onikiparmakbağırsağı yaklaşık 25 cm uzunluğundadır. Mideyi izler ve mideden pilor (mide kapısı) büzgen kasıyla ayrılır. Karnın arka duvarına bağlanmıştır. Pankreas başını çevreleyen ve sola doğru yönelmiş bir yay biçimindedir. Pankreasla arasında bulunan bağdokudan kan damarları ve pankreasın onikiparmakbağırsağına açılan dış salgı kanalları geçer. Ana pankreas kanalı (Wirsung kanalı) safra kanalı ile birleşerek büyük onikiparmakbağırsağı papillası (memecik) adı verilen bir çıkıntıdan onikiparmakbağırsağına açılır. Yardımcı pankreas kanalı da (Santorini kanalı) benzer yapıda olan küçük onikiparmakbağırsağı papillasından onikiparmakbağırsağına birleşir.
- Jejunum
Onikiparmakbağırsağı-jejunum arasındaki dirsek bu iki bağırsak bölümünü birleştiren bir çeşit köprü oluşturur. "Boş bağırsak" anlamına gelen jejunum adı anatomik incelemelerin başladığı ilk yıllarda kadavra üzerinde yapılan incelemelerde bu bölümün hemen her zaman boş olarak görülmesinden kaynaklanır. Uzunluğu yaklaşık 270 cm'dir. Bunu uzunluğu yaklaşık 420 cm olan ileum izler. Jejunum ile ileum arasında kesin bir anotomik sınır yoktur. Birlikte incebağırsağın hareketli bölümünü oluştururlar. Çünkü karnın arka duvarına geniş bir karın zarı katmanı, yani bağırsak askısıyla bağlanmış olmaları belirli bir hareketlilik kazanmalarını sağlar. Jejunum içinde bulunduğu dar boşluğa bağırsak kangalı denen son derece kıvrımlı bir düzen içinde yerleşerek sığmıştır.
- İleum
İncebağırsağın son bölümü olan ileum, adını leğen kemerinde yer alan böğür (iliyak) kemiğine yakın olmasından alır. Ucundaki ileoçekal valf, incebağırsaktan kalınbağırsağa geçiş yeridir.
- incebağırsağın yapısı
İncebağırsağın duvarı, onikiparmakbağırsağı bölümünde daha kalın, ileum bölümünde daha ince olmakla birlikte benzer yapıyı bütün bölümlerde korur. Dört kılıf ya da katmana ayrılır: Mukoza, mukozaaltı, kas ve seröz (sıvı içeren) katmanlar.
Mukoza, boşluğa doğru yaptığı kabartılarla emme yüzeyini önemli ölçüde artırır. Enine kıvrımlar 7-8 mm yüksekliğinde ve yaklaşık 0,5 mm çapında, parmak biçimli
çıkıntılardır. Bunlara bağırsak villüsleri denir. Villüsler onikiparmakbağırsağının başlangıç ve ileumun son bölümlerinde bulunmaz. En sık ve kalın oldukları bölge onikiparmakbağırsağıdır. İleumun sonlarına doğru ise giderek azalıp küçülürler. Bağırsak mokozasının emici yüzeyini emici hücrelerinin yaptığı parmaksı çıkıntılar da artırır. Ancak elektron mikroskopunda görülebilen bu son derece küçük çıkıntılar hücre başına yaklaşık 2 bin tanedir. Bütün bu yapılar sayesinde iyice genişleyen incebağırsağın emici yüzeyi 300 m2 dolayına ulaşır. Emici hücreler arasına tek tek mukus salgılayan hücreler dağılmıştır. Bağırsak mukozasında basit tüp biçiminde Lieberkühn bezleri vardır. Villüslerin tabanına açılan bu bezler sindirim süreci için gerekli olan proteinaz ve lipaz gibi enzimler ile mukus salgılar. Salgı hücreleri ve villüsleri örten hücreler arasında ayrıca farklı tipte iç salgıbezi hücreleri bulunur. Bunlar serotonin ve farklı tipte polipeptit hormonları salgılar. Çok çeşitli kimyasal bileşimleri olan polipeptitlerin bir bölümü tam anlamıyla tanımlanamamıştır. Bu maddeler arasında kolesistokinin, gastrin, somatostatin, P maddesi, sekretin, nötrotensin ve motilin sayılabilir. Bu maddelerden bazıları iç salgı hücrelerinin yanı sıra nöronlarda da bulunur. Genel olarak sindirimle ilgili salgıbezi ve kas hücrelerinin etkinliklerini düzenledikleri söylenebilir. İncebağırsak mukozasında çok sayıda lenf dokusu toplulukları bulunur. Bunlar çıplak gözle görülebilecek tek tek küçük yumrular ya da çapları birkaç santimetreyi bulan ve özellikle ileumun son bölümüne yerleşmiş Peyer plakları denen elips biçimli topluluklardır. Bağırsak duvarının mukozaaltı kılıfı, sinirler, kan ve lenfa damarlarının geçtiği gevşek bir bağdoku yapısındadır. Onikiparmak bağırsağında bu doku salgıbezleri de içerir (Brunner bezleri). Brunner bezleri mide sıvısının asitlik derecesini azaltan alkali (bazik) bir madde salgılar. Kas kılıfı iki katman halindeki düz kas hücrelerinden oluşur. İçtekiler dairesel biçimde bağırsak boşluğunu çevreler. Dış katmandaki kaslar ise uzunlamasına yerleşmiştir. Seröz katmanı karın zarı oluşturur. Bu katman onikiparmakbağırsağının bir bölümü dışında bütün incebağırsağı örter.
- Damarlar ve sinirler
İncebağırsak farklı atardamarlarla ilişkilidir. Oniki-parmakbağırsağı, pankreas üst ve alt pankreas-onikiparmakbağırsağı atardamarından, ileum ve jejunum alt bağırsak askısı atardamarından beslenir. Alt bağırsak askısı atardamarı kendi aralarında ağızlaşan, böylece geniş bir yan dolaşım olanağı sağlayan çok sayıda kıvrım oluşturarak bağırsak askısına yayılır. Toplardamar dolaşımı kapı toplardamarı sisteminin başlangıcını oluşturur. Onikiparmakbağırsağının lenf dolaşımı kapı toplardamarıyla ve mide kapısıyla ilişkili lenf düğümlerine ulaşır. Villüslerde başlayan jejunum ve ileum lenf dolaşımı bağırsak askısında bulunan lenf bezleriyle bağlantılıdır. Bunlar lenf sıvısıyla birlikte incebağırsakta emilen yağları (kilüs) taşıdığından kilüs damarları olarak da bilinir. İncebağırsak sinirleri otonom sinir sistemiyle bağlantılıdır. Bağırsak duvarında sinir lifleri iki ağ oluşturur. Bunlardan biri mukoza altında (Messner ya da mukoza altı sinir ağı), öbürü dairesel ve uzun kas katmanları arasında bulunur (Auerbach ya da kas sinir
ağ1)
-Hareketler
Bağırsak duvarı, otonom sinirlerin etkisiyle, ama özellikle de bölgesel sinir refleksleri ve çeşitli hormonların uyarıcı ya da engelleyici etkilerine bağlı olarak çeşitli hareketler yapar: Kas gerginliği değişiklikleri, peristaltik hareketler (yukarıdan aşağıya doğru ritmik hareketler), bölgesel kasılmalar, uzama ve kısalma biçiminde sarkaç hareketleri, villüs hareketleri. Bütün bu hareketler sonucunda bağırsak içindeki besinler iyice karışarak kalınbağırsağa doğru itilir.
- incebağırsağın fizyolojisi
İncebağırsağın temel iki işlevi besinlerin sindirilmesi ve emilmesidir. Sindirim safra ve pankreas salgısının düzenli salgılanmasına ve çeşitli enzimlerin etkisine bağlıdır. Emilim ise, uygun bir süre boyunca sindirilmiş ve emilmeye hazır hale gelmiş olan besinlerin normal emilim yüzeyleriyle yeterli bir süre boyunca temasına bağlıdır. Normal emilim yüzeyi denince bağırsağın uzun olması, villüslerin, mikrovülüslerin ve lenf damarlarının hem yapısal, hem de işlevsel bakımdan normal olması anlaşılır (bak. sindirim).
- Kalınbağırsak
Bağırsağın son bölümü olan kalınbağırsak, ileoçekal valf (incebağırsağı kalın bağırsaktan ayıran,, bağırsak içeriğinin kalınbağırsaktan incebağırsağa geri dönmesini engelleyen kapakçık) ile anüs deliği arasında uzanır. Uzunluğu yaklaşık 2 m, çapı başlangıçta 7-8 cm, son bölümünde 2-3 cm olan boru biçiminde bir yapıdır. Karın boşluğunda büyük bir kıvrım oluşturur. Sağ böğür boşluğunda başlayarak önce yukarıya, sonra sola, ardından aşağıya doğru kıvrılan kalınbağırsak izlediği bu yolla incebağırsak kütlesini çevreler. Üç farklı bölümü vardır: Körbağırsak, kolon ve düzbağırsak (rektum).
- Körbağırsak
Kalınbağırsağın ilk bölümü olan körbağırsak yaklaşık 6 cm uzunluğundadır. Sağ böğür boşluğunda bulunur. Bir kese biçiminde olan bu bölgeye incebağırsak bağlanır. Ayrıca apandis denen parmaksı, ince bir çıkıntısı vardır.
- Kolon
Körbağırsağı izleyen kolon dört bölüme ayrılabilir. İlk bölüm ya da çıkan kalınbağırsak, yukarı doğru ilerler. İkinci bölüm yatay kalınbağırsaktır ve adından da anlaşılabileceği gibi karın boşluğuna enlemesine yerleşmiştir. Karaciğere yaklaşan bu bölüm karaciğer büklümü denen kesimde sola kıvrılır. Üçüncü bölüm olan inen kalınbağırsak aşağı doğru yönelmiştir. Dalak yakınında aşağıya yönelmek için yaptığı kıvrım dalak büklümü olarak bilinir. Dördüncü bölüm leğenin yan içbükey kıvrımını izleyerek ilerler. Kalınbağırsağın "S" biçiminde kıvrım yapan bu bölümü "sigmoit kolon" adıyla bilinir.
- Düzbağırsak (rektum) ; Sigmoit kolunun devamıdır. Bağırsağın en son parçasıdır ve dışarıya anüs deliğiyle açılır. Düzbağırsak, üçüncü sağrı omuru hizasında başlar. Uzunluğu yaklaşık 16-17 cm'dir. Çapı üstte yaklaşık 3 cm, ortada ampulla denen bölgede yaklaşık 5,5 cm' dir. Önemli bir bölümü küçük leğende bulunur ve arkada son üç sağrı omuru ile kuyruk sokumu kemiğine, önde ise idrar torbası ve kadınlarda dölyatağı ile dölyoluna komşudur. Düzbağırsağın 3 cm'lik en son bölümü apış arası bölgesinin kas ve zar oluşumları boyunca yer alır.
- Kalınbağırsağın yapısı
Kalınbağırsağın duvarı, incebağırsağınkine benzer bir yapıdadır. Yani dört katman ya da kılıftan oluşur: Mukoza, mukozaaltı, kas ve seröz katmanlar. En içte bulunan mukoza kılıfı dışkının ilerlemesini kolaylaştırıcı mukus üreten salgı bezleriyle donanmıştır. Mukozaaltı katmanı mukoza altında gevşek bir ara doku oluşturur. Seröz katman dışta körbağırsağı bütünüyle ya da yalnızca ön yüzeyinde saran, kalınbağırsağın sonraki bölümlerini sigmoit kolonun başlangıç kısmına kadar arka yüzeyini örtecek biçimde yayılmış karın zarından oluşur. Karın zarı yatay kalınbağırsak düzeyinde ve sigmoit kolonun büyük bir bölümünde askı işlevi görerek bu bölümleri karnın arka duvarına bağlar. Aynı biçimde düzbağırsak da kısmen karın zarıyla örtülüdür. Kas kılıfı iki katman halindeki düz kas liflerinden oluşur. Dıştaki katman uzunlamasına ilerlerken, içteki katman dairesel biçimde yerleşmiştir. Uzunlamasına ilerleyen katman sürekli değildir. Kas demetleri üç şerit oluşturacak biçimde toplanmıştır. Bu nedenle kalınbağırsağın dış görünümü incebağırsaktan farklıdır. Dış yüzeyler enine ve uzunlamasına oluklarla bölmelere ayrılır. Bunlar arasında kese biçiminde kabartılar bulunur. Uzunlamasına oluklar şeritlere, enlemesine oluklar ise yarımay kapaklarına karşılık gelir. Sigmoit kolonda şeritler daha geniştir ve birbirleri içinde kaybolur. Böylece düzbağırsakta dıştaki kas katmam süreklilik kazanır. Dairesel kas katmanı özellikle anüs bölgesinde gelişmiştir ve anüs çevresinde anüs büzgen kası denen bir çeşit halka oluşturur.
- Damarlar ve sinirler
Kalınbağırsak damarları büyük ölçüde aorttan kaynaklanan bağırsak askısı üst ve alt atardamarlarından gelir. Üst bağırsak askısı atardamarından körbağırsak, çıkan kalınbağırsak ve yatay kalınbağırsağın sağ yarısı beslenir. Alt bağırsak askısı atardamarı ise yatay kalınbağırsağın sol yarısını, inen kalınbağırsağı, sigmoit kolonu ve düzbağırsağın bir bölümünü besler. Düzbağırsak aynı zamanda alt mide atardamarı ve iç kasık atardamarından beslenir. Toplardamarlar, kapı toplardamarı sistemine bağırsak askısı toplardamarı aracılığıyla bağlanır. Düzbağırsakta toplardamarlar bir ağ oluşturarak bir yandan kapı toplardamarı sistemine, öbür yandan alt anatoplardamar sistemine boşalır. Böylece kapı toplardamarı sistemiyle, genel toplardamar sistemi arasında bir ağızlaşma oluşur. Lenf dolaşımı bağırsak duvarı yakınında yer alan ve ayrıca kan damarları boyunca uzanan lenf bezlerinden başlar. Kalınbağırsak otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik lifleriyle bağlantılıdır. İncebağırsakta olduğu gibi lifler bağırsak duvarında iki ağ oluşturur. Bunlardan biri mukoza altında, öbür rü kas katmanları arasındadır.
- Hareketler
Kalınbağırsak hareketlerini düzenleyen birçok etken vardır. Örneğin bağırsağın gerginliği, kişinin duruş biçimi, bağırsak içeriğinin alınan besinle bağlantılı olarak azalıp çoğalması, bazı hormonların etkisi (gastrin, serotonin) ve duygusal etkiler kalınbağırsak hareketlerini etkiler. Gastrokolik refleks, bütün bağırsak duvarının yaptığı bir kasılma hareketidir ve yemeklerden sonra ortaya çıkarak dışkılama için bir uyan oluşturur.
- Kalınbağırsağın fizyolojisi
Kalınbağırsağın özellikle ilk yarısında incebağırsaktan gelen kimusun içindeki suyun büyük bölümü emilir. Böylece bağırsak içeriği giderek sertleşerek dışkı özelliği kazanır. Bunlar bağırsakta birikir ve daha sonra da dışarı atılır. Su ile aynı zamanda elektrolitler de geri emilir. Kalınbağırsakta bakteri yoğunluğu oldukça yüksektir. Bu bağırsak florası sindirilmeyen amit ve proteinlerin kokuşma ve mayalanmasıyla yıkımını, organizmaya yararlı olan vitaminlerin yapımını sağlar (K vitamini, folik asit, biyotin, pridoksin).

bademcik

bademcik
Solunum ve sindirim yollarının başlangıcında, burun-yutak ve ağız-yutak mukozası epiteli altında bulunan büyük lenf dokusu topluluklarının ortak adı. Burun-yutak bölgesinde yutak bademcikleri; östaki borusunun çevresinde burun-yutak bölgesinin yan duvarlarında "tuba" bademcikleri; ağız-yutak bölgesinin yanlarında, ön ve arka damak yutak kemerleri arasında "damak bademcikleri" bulunur. Çoğu zaman bademcik denince bunlar arasında en belirgini ve en iyi bilineni olan damak bademciği anlaşılır. Bu bademciklerin üzerinde yutak mukozası birkaç milimetre derinliğinde "kripta" denen büklümler yapar. Öbür bademciklerin sınırları oldukça değişkendir ve bu oluşumların hepsi Waldeyer halkası denen bir lenf dokusu topluluğu içinde yer alır. Bademciklerin temel işlevi vücudun savunma mekanizmasına yardımcı olmaktır. Bulundukları yer de birçok hastalık yapıcı etken (bakteriler, virüsler ve çeşitli yabancı maddeler) için önemli bir giriş noktasıdır. Özellikle yaşamın ilk yıllarında vücudun savunma mekanizmaları arasında önemli bir rol oynarlar. Körbağırsak apandisindeki lenf dokusu ve bağırsaktaki Peyer plakları ile bu yapılar arasında önemli bir benzerlik bulunmaktadır.

12 Temmuz 2009 Pazar

Minareller

Minareller

Vitamin ve Mineraller hakkında kısa bilgi

Vitaminler sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Vitamin Latince yaşam anlamına gelen "vita" sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler vücut tarafından üretilemeyen, besinlerin enerjiye dönüşümüne ve vücudun normal işlevini sürdürmesine yardımcı olan maddelerdir. Yapılan araştırmalar, minerallerin de vücut işlevleri için vitaminler kadar önemli olduğunu ve ikisinin de vücutta belirli oranlarda bulunması gerektiğini ortaya koymuştur.
Vitamin ve mineral desteği niçin gerekir?
Özellikle hızlı ve ayaküstü yemek yeme, öğün atlama, tek tip beslenme gibi günümüzün dengesiz beslenme alışkanlıkları ve sebze, meyve, et, süt ve yumurtanın yeterli alınmadığı beslenme durumlarında vücudumuz gereksinimi olan vitamin ve minerallerin tamamım besinlerden alamayabilir. Özellikle yoğun fiziksel ve zihinsel aktivite, spor, sürekli ilaç kullanımı (doğum kontrol hapı, bazı antibiyotik ya da idrar söktürücülerin kullanımı), sigara ve alkol kullanımı, stres, gebelik, emzirme, menstrüel dönem ve yaşlılıkta bazı vitamin ve minerallere gereksinim artar. Gereksinim olan vitamin ve minerallerin dışarıdan alınması gerekir. Sigaranın özellikle C vitamininde yaptığı hasar önemli boyuttadır. Günde ortalama bir paket sigara içen bir kişinin en az 500 mg. ekstra C vitaminine gereksinimi vardır.
Yeterince vitamin ve mineral alınmazsa ne olur?
Yetersiz alım kendini başlangıçta huzursuzluk, iştahsızlık ve yorgunluk gibi bulgularla belli eden gizli vitamin eksikliğine neden olabilir. Kısa ya da orta dönemde genel durumun bozulmasına yol açar. Uzun dönemde ise kronik hastalık gelişimine neden olabilir.

Dengeli Beslenme İçin Tavsiyeler


• Vitaminler, vücutta metabolik olayların normal bir şekilde meydana gelmesi ve sağlıklı durumun sürdürülmesi için gerekli olan ve besinler içinde ufak miktarlarda alınan maddelerdir. Vitaminler iki grupta toplanır :
1- Suda gözünen vitaminler: C ve B grubu vitaminleri (B1, B6 gibi)
2- Yağda çözünen vitaminler: A, D, E, K vitaminleri.

• Besinlerin dört ana öğesi olan proteinler, yağlar, karbonhidratlar ve yemek tuzu gibi makro besleyiciler saf olarak alındıklarında, yeterli miktarlarda vücuda girseler bile, sağlıklı durumun sürdürülmesini sağlayamazlar. Bunlarla birlikte vitaminlerin ve demir, çinko, bakır, iyod, krom, magnezyum, manganez, molibden, vanadyum, ve silisyum gibi esansiyel minerallerin de alınması gereklidir.

• Vücudumuz için gerekli olan; karbonhidrat, protein ve yağ gibi ana besin öğelerini yeterli miktarda içeren besinlerle yapılan dengeli beslenme, bazı özel durumlar hariç vücudun günlük ihtiyacına yetecek kadar vitamin sağlar. Ancak, günlük beslenmeniz sebze, meyve, hububat, süt ürünleri, et ve yumurta gibi protein açısından zengin besinlerden herhangi birini içermiyor ya da az miktarda içeriyorsa, ihtiyacınız olan vitaminlerin tümünü besinlerden sağlanamayacağından vitamin takviyesi gerekir.

• Karbonhidrat, vücudun glikoza dönüştürebildiği her türlü maddedir. Glikoz hücrelerin enerji olarak kullandığı en önemli maddelerden biridir. Karbonhidratlar glikoza yıkılma özeliklerine göre basit ya da karmaşık olabilirler. Saf buğday ekmeği, şeker ve alkol kalori fazlalığı olduğunda kolaylıkla yağa dönüşebilen basit karbonhidratlara misal olarak verilebilir. Yapraklı sebzeler, patates ve hububat ürünleri karmaşık karbonhidratlara örnektir. Bu grup yiyecekler sağlıklı olmanız için gereken bütün besinlere sahiptir ve beslenme programınızın temelini oluşturmalıdır.

• Proteinler, vücudun en etkili kalori yakıcı bölümü olan kas dokusunu güçlendirmek açısından çok önemlidir. Protein ette, süt ürünlerinde ve daha az olarak hububat ürünlerinde bulunmaktadır. Yemeklerinizin yeterli miktarda protein içerdiğinden emin olun, ancak bu tür gıdaların yağdan da zengin olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Mümkün olduğunca yağ açısından fakir alternatifleri seçmeye çalışın.

• Yağ, hayatın idamesi ve sağlık için çok önemli olan yağ, sadece fazla miktarda alındığında zarar verir. A, D, E ve K vitaminleri gibi önemli vitaminler için taşıyıcılık görevi yapar. Vücudun savunma sisteminde önemli bir rolü olan yağ, östrojen gibi hormonların üretiminde ve depolanmasında görev alır. Günümüzde, sağlık uzmanları sağlıklı bir diyette bulunması gereken kalori miktarının en fazla 1/3'ünün yağdan gelebileceğini belirtmektedirler.


• Herkesin günlük kalori ve besin gereksinimleri farklıdır. Bir beslenme uzmanı bu konuda size yardımcı olabilir. Kilo vermek ve sağlıklı yaşamak için piramidin tabanını oluşturan yiyeceklerden bol miktarda yemeli, tepesindekilerden ise mümkün olduğunca kaçınmalısınız.

İyi planlanmış dengeli bir yemek şunlardan oluşmalıdır:
1- %20-30 oranında yağ.
2- %10-20 oranında protein.
3- %50-70 oranında karbonhidrat.

• Besinler uzun süre bekletildiğinde, pişirme, saklama ve ısıtma sırasında vitamin kaybına uğrayabilirler. Besinler içindeki yağda çözünen vitaminler ısı hava ve ışıktan pek etkilenmezler. B1 vitamini, folik asid, pantotenik asid (B5 vitamini) ve özellikle askorbik asit (C vitamini) gibi suda çözünen vitaminler ise, besin maddelerinin kaynatma ve kızartılmaları sırasında kısmen parçalanırlar. Yemek suyunun atılması da, besinler içindeki suda çözünen bir kısım vitaminlerin yitirilmesine neden olur.

• Kalsiyum; doğumdan yaşlılığa kadar, kemik, diş ve tırnakların sağlıklı oluşumunu ve devamını sağlamanın yanında kemik kaybının önlenmesi için gereklidir. Yaş ilerledikçe kalsiyum emilimi azalır.

• Demirin insan vücudu için önemi büyüktür. Kanın en önemli fonksiyonel komponentini oluşturan demir, dokuya oksijen taşınması ve böylece dokudaki oksidasyon olaylarının sürdürülmesi için gereklidir. Demir eksikliğine bağlı olarak kansızlık, yorgunluk ve çalışma kapasitesinde azalma görülür.
• Bazı bünyelerin suya daha çok ihtiyaç duyduğu, bazılarının da azla yetindiği sıkça rastlanan bir durumdur. En iyi yöntem ise az ve sık, özellikle de yemeklerin hazmedildiği saatlerin dışında içmektir. Ancak güç sarfederken kesinlikle içmemeye çalışın ve karşılaşmalar sırasında sadece suyla ağzını çalkalayan boksörleri düşünün. Eski zamanlarda madenlerde çalışanların da susadıkça bu yöntemi denediği bilinen bir gerçek. Eğer bir defada çok su içerseniz günün birinde böbreklerin iflas etme olasılığı çok fazla. Özellikle sabah yataktan kalkar kalkmaz ve de aç karnına bir bardak su içmek ise tüm organizmayı temizleyerek, toksinlerden arıtıyor. Zinde ve dinç olmayı sağlıyor.

• Daha az yağ yiyin. Aldığınız yağ miktarının günlük toplam kalori miktarının 1/3 ünden az olmasını sağlayın.

• Daha çok sebze ve meyve içeren, dengeli ve çeşitli yiyecekler yiyin.

KALSİYUM VE MİNERAL EKSİKLİĞİNDEKİ DOSTLARIMIZ

Havuş, şalgam, pırasa, ıspanak, lahana, pancar, badem, üzüm, elma, kiraz çilek, süt yoğurt... evet işte sizin sağlığınızın gerçek dostlarından oluşan uzunca bir liste.

Çok Sevelim

Sebze, salata, taze meyve, taze sebze, kuru meyve, bal, tahıl, zeytinyağı, bitkisel yağ, peynir, yumurta, taze tereyağı, su.. bunlar da yeni sevgilileriniz olabilir..

Çok Görüşmeyelim

Şarküteri ürünleri, beyaz unlu hamur işleri, pasta, konserveler, kahve, kakao, çikolata, tuz, katkı maddeli gıdalar ve şeker.

Kalsiyumu tam tanıyor muyuz?

Vücudumuzun %1.5 ile %2 sini kalsiyum oluşturur. İnsan vücudunun bütün kemiklerinde ve dişlerde fosforla beraber kalsiyum fosfat şeklinde bulunur. İşte bu bileşim yetişkinliğe kadar kemiklerde ve dişlerde gevşek bir yapı oluşturur. Bu sebeple kemikler bu yıllarda daha esnektir ve kırılırlarsa bile çok daha kolay kaynar. Ancak zamanla kalsiyum fosfat kristalleri kemiklerin kristalleşmemiş yerlerine de yerleşir ve kemikler daha da sertleşir. Bu durumda ise esneklik kaybolduğu için daha kolay kırılır ve kaynaması da bir o kadar zorlaşır.

Kalsiyum ve Bağırsak Tümörleri

Organizmada bulunan kalsiyumun neredeyse yüzde biri kanda, kaslarda ve yumuşak dokularda bulunur. Bu nedenle kalsiyum, kemik yapısının oluşumundan başka kas kasılmalarını, sinir sisteminden gelen sinyallerin kaslara iletilmesini ve hücre zarlarının oluşumunu kolaylaştırır. Ayrıca kalsiyum mineralinin bağırsak tümörlerini önlediği de öne sürülmektedir.

Kalsiyum Düzeyi Düşer veya Yükselirse Ne Olur

Kanımızdaki kalsiyum oranının, tavsiye edilen miktar olan bir desilitrede 9 - 11 mg. düzeyinde sabit tutulabilmesi çok önemlidir. Şayet oran bu miktarın altına düşerse vücudumuzda kas kasılmaları, kramp ve titremeler görülür ve bu durumda organizma kalsiyum yetersizliğini kemik ve böbreklerdeki kalsiyum miktarından alarak karşılama yoluna gidecektir. Ancak bu durumun sonucunda hem kemik bozuklukları hem de idrar kaybı gibi olumsuzluklar ortaya çıkar. Fakat oran önerilen miktarın üzerine de çıkabilir. Bu durumda ise aşırı kalsiyum birikimi kusma, iştahsızlık ve baş dönmesi gibi rahatsızlıklara yol açtığı gibi böbrek taşlarının oluşumuna ve kireçlenmeye de sebebiyet verebilir.
Nelerde Kalsiyum Var?

Kalsiyumu esas olarak süt ve süt ürünleri yoluyla bulabiliyoruz. Ancak tereyağ da bir süt ürünü olmasına rağmen onda kalsiyum bulunmamaktadır.

Bununla birlikte yeşil yapraklı bitkilerde, sebzelerde ve cevizde de kalsiyum bulunmaktadır.

18 ila 24 yaş arası günlük 1200 mg, 25 yaşından sonra ise günde 800 gram kalsiyum almak gerekir. Gebelik ve menopoz dönemlerinde günlük kullanılan kalsiyum oranı artabilir. Gıda maddelerindeki kalsiyumun % 30 veya 40 kadarı vücut tarafından özümsenir.

Kortizon Alanlar

Kortizon ve steroid türü ilaç kullananların organizmalarındaki kalsiyum miktarının düştüğünü unutmamak gerekir. İngilterede1998 tarihinde yapılan bir araştırmada, yemeklerle beraber tüketilen veya yemeklere katılan peynirler dişler için normal beslenme yoluyla olanından daha çok koruyuculuk özelliği taşıdığı ortaya çıkmıştır. Sağlıklı beslenmeye önem veren annelerin ve babaların bundan böyle yemek ve salatalarında da peynire yer vermelerini ümit ediyoruz.

MİNERALLER

Çinko

Bir çok besinde fazlasıyla bulunan çinko minerali bağışıklık sisteminde anahtar rolü oynar, zinde yapar, verimli yapar. Akyuvarların, antikorların oluşmasında payı vardır. Bağışıklık sisteminin bu askerleri bizi hastalığa neden olan virüslerden koruduğu gibi zehirli maddeleri de zehirsiz hale getirmede yardımcı olur.
Bağışıklık sisteminin düzenli çalışabilmesi için vücutta bol miktarda çinko bulunması gerekiyor. Yaraların iyileşmesi, görme duyusunun güçlenmesi diyabet hastalığı, böbrek hastaları, çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Çinko eksikliği sizi enfeksiyon hastalıklarına karşı savunmasız bırakır. Ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatır. Kırmızı et, karaciğer yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir.
Hastalığın kol gezdiği kış aylarında soğuk algınlığı ve gribe karşı çok etkilidir. Çünkü bakterilere ve virüslere karşı savaş açar ve sonuçta bu hastalıklara karşı çok zayıf olan kişilerde bu tehlikeyi azaltır. Akneye karşı da çok etkili bir mineraldir, A vitamininin kimyasal bileşimini harekete geçirir ve mikrop öldürücü etkisi akne sivilcelerinin kaybolmasını sağlar. Fakat çinkonun yararları bununla bitmiyor. Hücre yenilenmesinde payı olduğu için cildi de güzelleştirir. El tırnaklarını sertleştirir ve saçı kuvvetlendirir, nörodermitisi ve uçukları hafifletir. Adet görme ağrılarını hafifletmesini, kısırlığa karşı etkili olmasını da diğer özellikleri arasında sayabiliriz. Ve amalgam gibi ağır metalleri de vücuttan atar.
Aşağıdaki Besinlerde ( 100 Gramında ) -İstiridye 7 mg, -Peynir 2-4 mg, -Sığır eti 5 mg, -Sütsüz çikolata 2 mg, -Kuru fasulye 3 mg, -Yumurta 1.5 mg, -Mısır 2.5 mg, -Brüksel lahanası 1 mg, -Karides 2.3 mg, -Brokoli 1 mg, Çinko bulunur.

Demir

Hemoglobinin yapısında yer alan demir, oksijenin dokulara taşınması ve hücre solunumu için çok önemlidir. Eksikliğinde kansızlık ortaya çıkar. Sağlıklı bir yapıya sahip olmak, her daim enerjik olmak için kullanmanız gereken en önemli mineral demirdir.
Vvücutta demir azlığı şu belirtilerle kendisini gösterir. Nefes darlığı, anemi, soğuğa karşı duyarlılık, üşüme, çarpıntı, saç kırılması ve dökülmesi, çiğneme güçlüğü, sindirim bozuklukları, baş dönmesi, yorgunluk, kemik zayıflığı, tırnak bozuklukları, iştahsızlık, sinirlilik, ağız içi enflamasyonu, şişmanlık, solgun bir yüz, zihin fonksiyonlarının zayıflaması...
Vücuttaki demir miktarını azaltan en önemli etkenler ise fosfor tüketimi fazla olan bir beslenme biçimi, fazla alkol alma, sindirim bozukluğu, uzun süreli hastalıklar, ülser, fazla miktarda çay ve kahve tüketimidir. Ayrıca ağır egzersizler ve çok terlemek de demir eksikliğine yol açıyor. Demir, kanın vücuda oksijen taşımasını sağlayan hemoglobinin oluşmasına yardım eder. Adet kanamaları ve hamilelik vücuttaki demir miktarını azaltır. Vejetaryenler, diyet uygulayanlar ve yaşlılar,demir eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Demir eksikliği anemi (kansızlık) yaratır. Karaciğer kırmızı et, balık türleri, kuru fasulye, kurutulmuş meyve, yumurta sarısı ve yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren besinlerden bazılarıdır. En çok da kadınların demir tüketmesi gerekiyor, çünkü reglin yanı sıra hamilelik ve emzirme dönemlerinde kadınların vücutlarındaki demir oranı hızla azalıyor. Çünkü anne, çocuğun demir ihtiyacını, kendi vücudundaki demirle karşılıyor. Ayrıca kadınlar erkeklere göre vücutlarında daha az demir depolayabiliyorlar, bu nedenle de mutlaka takviye demire ihtiyaç duyuyorlar.Uzmanlar günlük besinler dışında hergün ilave demir alınması konusunda hemfikirler.

İyot

Tiroid hormonunun yapımı için gereklidir. Tiroid hormonu hücre metabolizması ve dolayısıyla fiziksel ve zihinsel gelişme, sinir ve kas dokusu işlevleri, dolaşımda rol oynar. Yeterli miktarda alınmazsa guatr yani tiroid bezinde büyüme meydana gelir.
Bebek ve Çocuklarda; Büyüme ve Zeka geriliği, Cücelik görülür. Gebelerde; Düşük ve ölü doğum görülür. Guatr her yaşta görülebilir. İyot yetersizliğine bağlı hastalık sorunları İyotlu tuz kullanmakla önlenir. İyotlu tuz kullanımı , Guatrı tedavi edemez, fakat guatr oluşmasını, ilerlemesini ve zeka geriliğini önler.

Kalsiyum

Kalsiyum (Kemiklerin temel minerali); Kemik ve diş sağlığı için önemlidir. Kanın pıhtılaşmasında rol alır. Eksikliğinde kemik yapı bozuklukları ve sinir dokularında aşırı duyarlılık görülür. Bakır Merkezi sinir sisteminin düzenli işlemesinde ve demir metabolizmasında rol alır. Eksikliğinde kansızlık görülür. Yaşlı bir insanla 10 yaşındaki çocuk arasıdaki ortak nokta nedir? Bu ortak nokta, ikinizin de aynı miktarda kalsiyuma ihtiyacı olmasıdır. Kalsiyumun kemikler için önemi, yaygın inanışın tersine, yalnızca çocukluk ve gençlik çağıyla sınırlı değildir. Çünkü yetişkin yaşlarda az kalsiyum alınması ile osteoporoz arasında bağlantı vardır. Osteoporoz, yani kemiklerin kalsiyum eksikliğine bağlı olarak dayanıksızlaşması, ileri yaşlarda kemiklerin kolayca kırılmasına yol açan önemli ve yaygın bir sağlık sorunudur. Konuyu araştıran bilim adamlarına göre sağlıklı kemikler için tavsiye edilen kalsiyum miktarında yaşla birlikte azalma olmuyor.
Ne kadar kalsiyum gerekir?
Büyüme dönemindeki çocuklar, ergenler, gebeler ve emziren kadınlar kalsiyuma en çok ihtiyacı olanlardır. Kemik kitlesi otuzlu yaşlarda maksimum miktarına erişir. Bu yaşta kemik yapımı ile kemik yıkımı denge durumundadır. Her ne kadar ergenlik döneminde günde 1,200 miligram olan günlük kalsiyum gereksinimin 25 yaşından sonra 800 miligrama indiği kabul edilse de kalsiyumla ilgili son araştırmalar, yetişkin insanların daha fazla kalsiyum alması gerektiğini göstermektedir. Araştırmacılar, özellikle genç yaşlarda bol kalsiyum alınmasının, ileri yaşlarda osteoporoz riskini azalttığını belirtiyorlar.
• Kalsiyum emiliminde azalma : Yaşla birlikte kalsiyum emilimi azalır. Eğer 65 yaşın üzerindeyseniz D vitamini yapımı da azalmıştır. D vitamini, kalsiyumun kemiklere ulaşması için gerekli bir vitamindir.
• Kadınlar için önemli : Kadınlarda östrojen düzeylerinin düşmesi, kemik yıkımını hızlandırır çünkü östrojen kemiklerdeki kalsiyumun azalmasını önleyen bir hormondur. Menopozda östorjen düzeyleri düşünce kemik yıkımı artar. Menopozun ilk 6-8 yılında östrojen verilmesi (hormon replasman tedavisi) kemik erimesini yavaşlatır. Menopozda östrojen kullanmayan kadınların daha fazla kalsiyum alması gerekir. Menopozdan 10 yıl sonra ise östrojenin etkisi azalır, kalsiyumun etkisi artar. Bu dönemde 1,500 mg kalsiyum alınmasının kemik erimesini azalttığı düşünülmektedir.

Daha fazla kalsiyum alma yolları
• Doğru besinleri seçin : Süt ürünleri en zengin kalsiyum kaynaklarıdır. Kalorileri kısıtlamak için az yağlı süt ve az yağlı peynirleri seçebilirsiniz. Süt içmiyor ve süt ürünlerini sevmiyorsanız yeşil yapraklı sebzeler ve kalsiyum takviyeli hazır besinleri seçin ya da kalsiyum desteği sağlayan tabletler kullanın.
• Kalsiyum desteği : Beslenmeyle yeterli miktarda kalsiyum almak mümkündür ama günlük besinleriniz arasında süt ve süt ürünleri fazla yer tutmuyorsa kalsiyum desteği almanız gerekir.
Kalsiyum desteği alırken dikkat etmeniz gerekenler
• Küçük dozlarda alın : Her bir doz 600 mg''ı aşmasın. Küçük dozlar daha iyi emilir.
• Yemekle birlikte alın : Bazı besinler kalsiyum emilimiyle etkileşse de kalsiyumu yemekle almak en elverişli yoldur. Çünkü yemek yenilirken asit üretiminin uyarılması, kalsiyum emilimini artıran bir faktördür.
• D vitamini ile birlikte alın : Bir multivitamin almıyorsanız kalsiyumun yanı sıra 200-400 IU D vitamini içeren bir kalsiyum desteği seçin. Yeterli kalsiyum alınması, kemik yıkımının yavaşlamasını sağlayarak osteoporoz riskini azaltacaktır. Kalsiyum ve D vitamini desteğinin yanı sıra düzenli ağırlık kaldırma egzersizleri yapılması kemikleri güçlendirecektir. Kadınlarda egzersiz ve yeterli kalsiyum alımı ile kombine edilen östrojen tedavisi, kemik erimesi ve kırıklara karşı en iyi savunmadır.

Magnezyum

Magnezyum hayati önem taşıyan 11 mineralden birisi, belki de en önemlisidir. Vücudun kendisi bu minerali üretmediği için magnezyumun besinler yoluyla alınması gerekir. Magnezyum özellikle strese ve migrene karşı iyidir ve kalbi korur. Astım ve alerjik nezleyi hafifletir. Ayrıca cildi düzgünleştirir, saçı güzelleştirir, tırnakları kuvvetlendirir. 300 enzimi çalıştırır ve bununla metabolizmayı etkilemiş olur. Normal kemik yapımı, sinir ve kas işlevleri için gereklidir. Fazla terleyen, müshil veya idrar söktürücü ilaç alan kişilerde vücuttan daha fazla magnezyum gider. Stres, gebelik ve emzirme gibi durumlarda ise vücudun magnezyuma olan ihtiyacı daha da artar. Ve vücut bu minerali yeteri kadar almadığı takdirde kemiklerde depo edilmiş olan magnezyuma el atar. Rezervi bittiği zaman da alarm verir. Mide barsak bölgesindeki, idrar yollarında, baldırlardaki kramplar, kalp ritmindeki bozukluklar, boyunda ve omuzlarda kasılmalar veya sinirlilik, ellerde uyuşukluk ve karıncalanma, migren, dikkat azlığı, gürültüye karşı hassasiyet magnezyum eksikliğinin işaretleridir. Depresyon, deliryum, merkezi sinir sistemi uyarılmasında artış ve kasılmalar olabilir.
Aşağıdaki Besinlerde ( 100 Gramında ) -Kakao (toz) 590 mg, -Ispanak 56 mg, -Yağlı peynir 53 mg, -Dil balığı 49 mg, -Muz 36 mg, Magnezyum bulunur

Manganez

Kıkırdak dokusu, steroid sentezi, ve glukoz kullanımı için gereklidir. Eksikliğinde anormal kemik ve kıkırdak oluşumu, glukoz toleransında bozulma ve büyümede gecikme oluşabilir.

Potasyum

Sodyum ile birlikte vücudun sıvı-elektrolit dengesinin korunmasını sağlar. Yazın terle birlikte potasyum kaybı fazla olur Potasyum eksikliğinde yorgunluk, kabızlık, bacak krampları, kas zayıflığı, sinir duyarlılığı, kalp atışında düzensizliği görülür. Zengin potasyum içeren muz, patates, kayısı, kara ekmek gibi gıdalar aynı zamanda kalori yönünden de zengin oldukları için kilo aldırabilirler. Kalori almadan kaybettiğiniz potasyumu yerine koymak için, Limon aromalı potasyum efervesan tablet alınarak potasyum eksikliği giderilebilir.

E Numaraları Hakkında Genel Bilgi

Gıda katkı maddeleri gıdalarla mikrobiyolojik bozulmayı önleme ve dayanıklılığı arttırma, besleyici değeri koruma, teknolojik işlemlere yardımcı olma, renk, görünüş, lezzet, doku gibi duyusal özellikleri düzeltme gibi pek çok amaçla katılan maddelerdir.

Hergün tükettiğimiz hazır yiyecek ürünlerinde bulunan katkı maddeleri. Bunları hepimiz her zaman her yerde tüketiyoruz; Sağlıklı beslenmeye özen gösteren kişiler bile mesela bir kap meyveli yoğurt ya da kuru meyve yerken birtakım kimyasal maddeleri de beraberinde tüketiyor. Şüphesiz bu katkı maddelerinin hepsi insan sağlığına zaralı değil. Bu yazının amacı, insan sağlığını korumak bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenlere yardımcı olabilmek. Sorun, bugüne kadar Türkiye'de tüketicilere neyin zararlı neyin zararsız olduğunun açık bir şekilde duyurulmamış olması. Yoksa bu katkı maddelerinin tüketilmesi veya tüketilmemesi tamamen bireyin tercihine kalmış birşey. Yani asıl önemli olan tercih edebilme hakkımızın olması!

Son 30 yıldır gelişmiş ülkeler ve Türkiyede yiyecek maddelerinde kullanılan katkı maddelerinde tam bir patlama olmuştur. Örneğin sadece İngiltere'de bir yıl içinde kullanılan katkı maddelerinin toplam ağırlığının iki yüz bin tonu geçtiği sanılıyor. Çoğu aroma/lezzetlendirici olmak üzere toplam altı bin civarında katkı maddesi bulunuyor. Bu maddelerin tüketimi arttıkça, bazı rahatsızlıklarla olan bağlantılara yönelik bulgular da ortaya çıkmıştır. Bunların içinde en sıkça görülenleri egzema, astım, başağrısı, alerjik kaşıntılar, gastrik rahatsızlıklar, ishal (özellikle çocuklarda), hiperaktiflik ve aşırı duyarlılık (hypersensitivity vb.), kanser vakalarıdır. Ne yazık ki dünyanın çeşitli devletleri, bu konuda artırılması ve geliştirilmesi gereken araştırmalara ve birtakım gıda komitelerinin uyarılarına sırt çevirmektedir. Gerçek şu ki, son iki,üç nesil bir nevi 'DENEK' olarak kullanılmaktadır.

Bu maddelerin güvenli olup olmadığını anlamak için hayvanlar (özellikle fareler) kullanılmıştır; ancak hayvanlar insan değil ki onlara kendilerini nasıl hissetiklerini soralım. (Başınız ağrıyor mu? Mideniz bulanıyormu gibi!) Ayrıca insanlarla hayvanların biyokimyasal ve genetik yapıları farklı olduğu için varılan sonuçlar son derece yanıltıcı olabiliyor. Bir misal verecek olursak : İinsanlar thalidomide ilacından, farelerden yüz kat, maymunlardansa yirmi kat daha duyarlı olup çok daha fazla etkilenmektedirler. Diğer bir nokta da, bu katkı maddelerinin 'kokteyl etkisi' nin araştırılmaması. İki madde üzerinde birden yapılan ender bir araştırma sonucunda, sodyum sülfit (E221) ile benzoik asidin (E210) etkileri karşılaştırıldıklarında, ayrı olarak tek başlarına verdikleri sonuçlardan çok daha ciddi olduğu ortaya çıkmış.

Şunu da kabul etmek gerekir ki, katkı maddeleri tabii hayatımızın mucizeleri arasında. Emülgatörler, düzenleyiciler (stabilitör), katılaştırıcılar, jöleleştirici maddeler, ayırıcılar (anti-caking agents) ve boyalar sayesinde yiyecekler dipdiri yapılarıyla, capcanlı renkleriyle, gözümüze çok daha çekici görünecektir. Bu maddelerle artık hiçbir şey imkansız değil. Günümüz dünyasında bir gıdanın raf ömrünün bir yıl, iki yıl ya da bilmem kaç yıl daha uzaması artık insan sağlığından çok daha önemli.
Size abartılı ama ne yazık ki gerçek bir misal :
Bir paket hazır tavuk çorbasının içindekiler, nişasta, kuru glikoz şurubu (acaba nasıl kurutuluyor?), bitkisel yağ, şeker.
Lezzetlendiriciler: monosodyum glutamat (621), sodyum 5'ribonucleotide (635), tuz, kurutulmuş tavuk, soğan tozu.
Asit düzenleyici : E340, baharatlar.
Emülgatörler : E471, E472(b).
Boyalar : E150, E102
Antioksidanlar : E320, E321 (!!!)

Vücudumuza giren zehir miktarını mümkün olduğunca azaltmak vücudumuzun ve bağışıklık sistemimizin daha güçlü olmasını sağlayacaktır kuşkusuz. Ve arada bir tüketilen birkaç katkı maddesi tabii ki bizi öldürmez. Aşağıda belirtilecek olan listelerin sağlığınızı koruma yolunda size yardımcı ve rehber olmasını diliyoruz. .

Sebze ve meyvelerde.

Maydanoz, şalgam yaprağı, asma yaprağı, yeşil biber, kara lahana, karnabahar, ıspanak, çilek, portakal limon,greyfurt, mandalina, şeftali, domates, taze fasulye, patates, brokoli, bezelye, kivi, kavun.

Bitkilere uygulanan kesme, soyma ve ezilmelerde vitamin kaybı olur. C V

Kalsiyum metabolizması ve kalsiyum taşımasıyla ilgilidir.

Dişler için elzemdir.

Fazla alınan D Vitamini toksiktir.

İskelet sisteminde hastalıklar görülür. (Özellikle çocuklarda)
Raşitizm ve Osteomalazi.

Osteoporoz.
yaşlılıkta duyma zorlukları.

Balık yağı.

Ringa balığı, Uskumru fleto, Som balığı, Tuna balığı, Sardalya Somon (taze), Karides.

Süt, yumurta sarısı.

KARACİĞER BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ

Mide bulantısı, kalp ağrıları, midede şişkinlik, gaz, baş ağrısı, uykusuzluk, paslı dil, nefes kokusu, çok berrak veya çok yüklü idrar, sarı bir ten, yorgun bakışlar, kırmızı bir burun ve yüzde lekeler.

Astımlılar özellikle kullandıkları ilaçlar sebebiyle risk grubunu oluştururlar. Bu şikayetlerden biri veya bir kaçı sizde de varsa öncelikle beslenme alışkanlığınızı gözden geçirip hemen bir doktora başvurmalısınız.

Karaciğer Bozukluğu Sebepleri

Kesme şeker, toz şeker, beyaz tuz, margarin, rafine yağlar, konserve, beyaz undan mamul hamur işleri, pastalar, şarküteri ürünleri, kimyevi besinler, ilaçlar, alkollü içkiler, kolalı içecekler, sigara, stres, daima oturarak çalışmak.

Karaciğer Dostları

Bal, taze meyve, özellikle limon şekerli kuru meyveler, kaya tuzu, kimyevi madde katılmamış zeytinyağı, çiğ ve pişmiş sebzeler, havuç, pancar, lahana, enginar, kereviz, karahindiba, pırasa, sarımsak, kara un veya kepekli unla yapılan hamur işleri, tahıl ürünleri, esmer ekmek, yumurta, peynir, soya, kuru yemiş, turp, su, dinlenme ve egzersiz.

D & E Diğer vitaminler

D & E Diğer vitaminler

Kalsiyumun güçlü kemikler için temel öneme sahip olduğunu biliyorsunuz. Ancak kemiklerinize ulaşan kalsiyumun miktarını artırmak için D vitaminine ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bu yüzyılın başında D vitamini noksanlığının raşitizme yol açtığı keşfedildi ve bu vitaminin, beslenmenin temel öğelerinden biri olduğu anlaşıldı. Çocukluk çağında görülen raşitizmde kemik gelişimi bozuluyor ve kemiklerde biçim bozuklukları ortaya çıkıyordu. Bugün D vitamini desteği sayesinde, çocuklarda D vitamini noksanlığı neredeyse tümüyle ortadan kaldırıldı ama yetişkinlerin de D vitamini alımına dikkat etmesi gerekiyor. Vücudumuz güneş ışınları ve besinlerden D vitamini üretir. Cildimiz ultraviyole ışınlarına maruz kaldığında, cildimizdeki kimyasal bir madde, D vitamininin inaktif formuna dönüşür. Bazı besinlerde de D vitamini bulunur. Tereyağ, yumurta ve yağlı balıklar doğal D vitamini kaynaklarıdır. D vitamini katkılı süt, margarin ve bazı kahvaltılık tahıllarda D vitamini bulunur. İnaktif D vitamini, kan yoluyla karaciğere getirilir ve burada vücudun kullanabileceği aktif forma dönüşür. D vitamininin aktif formu, ince barsaklardan kalsiyumun emilmesine yardımcı olur, kalsiyumun kemiklerde ve dişlerde tutulmasını sağlar. D vitamini ve kalsiyumun uzun süreli eksikliği osteoporoza neden olur. Osteoporozda kemikler dayanıksız ve kırılgan bir durum alır. Daha seyrek olarak, yetişkinlerde D vitamini eksikliği sonucunda kemiklerde yumuşama ve biçim bozukluğu ile kendini belli eden osteomalazi ortaya çıkar.

D vitamini sentezi ile etkileşen faktörler
Vücudumuz, D vitaminini güneş ışınları yardımıyla sentezlediğinden haftada üç defa 10-15 dakika süreyle kolların, ellerin, yüzün doğrudan güneş ışığına maruz bırakılması, D vitamini sentezini uyarır. Ancak sağlık sorunları nedeniyle kapalı mekanlarda bulunan veya yeterli güneş görmeyen bölgelerde yaşayanlarda D vitamini eksikliği görülebilir. Kış aylarında güneşin yetersiz olması ve kalın giysiler de D vitamini yapımının azalmasına neden olur. Yapılan bir çalışma 66 ile 99 yaşları arasındaki kişilerin kış aylarında D vitamini depolarının azaldığını ortaya koymuşur. Yaşla birlikte vücudun UV ışınlarından D vitamini sentezleme yeteneği azalır. Böbrek veya karaciğer hastalığı nedeniyle inaktif D vitaminin aktif forma dönüştürülme yeteneği azalır. Şipru gibi yağ emilini azaltan barsak hastalıkları D vitamini emilimini de azaltırlar. Aritmi ve epilepside kullanılan fenitoin de D vitamini noksanlığına yol açabilir.

Yeterli D vitamini almak için ne yapmalı?
Biraz güneşe çıkın--Yaz aylarında haftada üç defa 10-15 dakika güneşlenin. Böylece kış aylarında harcayacağınız D vitaminini karaciğerinizde depolamış olursunuz. Cildin düzenli olarak kısa sürelerle güneş ışınlarına maruz kalması, cilt kanseri riskini artırmamaktadır. Daha sık güneşe çıkıyorsanız koruyucu filtreleri olan güneş yağları kullanın.Genel olarak ne kadar koyu tenli iseniz yeterli D vitamini sentezi açık tenlilere göre daha fazla güneşte kalmanız gerekir. Süt için--Genç yetişkinler için günde iki bardak süt içilmesi, günlük D vitamini ihtiyacını karşılamak için yeterlidir. Bu miktar yaşlılar için yeterli olmayabilir. Menopoz sonrasındaki kadınlar ve 55 yaşın üzerindek erkeklerde osteoporozu önlemek için ilave kalsiyum ve D vitaminine gerek vardır. Kalsiyum ile birlikte D vitamini alan kadınlarda kemik kırıkları riski azalmakadır. Bu nedenle bazı doktorlar orta yaşlılara günde 400 IU (uluslararası birim) D vitamini tavsiye etmektedir. Özellikle az güneşe çıkanların D vitamini desteğine ihtiyacı vardır. Birçok multivitamin ve mineral desteği tabletinde 400 IU D vitamini vardır. Kalsiyum tableti alıyorsanız içinde D vitamini de bulunmasına dikkat edin. İçinde 200-400 IU D vitamini bulunanları tercih edin. D vitamini ve A vitamini kombinasyonları iyi bir seçim değildir çünkü bunlarda kalsiyum yoktur. Doktorunuz tarafından verilmemişse günde 400 IU'dan fazla D vitamini almayın. D vitamini vücutta depolandığından dolayı fazla miktarda (günde 2,000 IU) D vitamini toksik etkilere neden olabilir. D vitamini zehirlenmesinin belirtileri bulantı, kilo kaybı, sinirlilik, karaciğer, böbrekler ve yumuşak dokularda kalsiyum birikimdir.

D VİTAMİNİ

D Vitamininin oluşması için ultra-viyole ışınlarına ihtiyaç vardır.

Antioksidan özelliği ile eritrositleri korumaktadır.

A Vitamininin oksidasyonunu önleyerek etkinliğini arttırır.

Yağların oksidasyonunu önler.

Kanser ve erken yaşlanmayı önleyebilir.
Yaşlılık nedeniyle ortaya çıkan hafıza kayıplarını önleyici etkisi vardır.

İlaç ve radyasyonun zararlı etkilerinden korur.

Virütik hastalıklara karşı bağışıklık sistemini geliştirir.

Göz sağlığı için elzemdir.

Doğal yiyeceklerden oluşan diyetle eksikliğine pek rastlanmaz

Kesin olmamakla beraber kısırlığa neden olabilir.

Yeşil yapraklı bitkiler, yağlı tohumlar ve bunlardan elde edilen yağlar, tahıl taneleri ve kuru baklagiller.

Ay çiçek yağı (genel olarak bitkisel yağlarda bol bulunur)

Badem ,buğday, yer fıstığı, ıspanak, brokoli, kırmızı et,

Balık yağı, ıstakoz.



E vitamini

E vitamini, yapılan çalışmalarda tıp dünyasının dikkatlerini üzerine toplamaya devam ediyor. E vitamini (C vitamini ve beta karoten gibi) "serbest radikalleri" yani bir elektronu eksik olan oksijen moleküllerini tutarak hücrelere zarar vermesini önleyen "antioksidan" özelliğe sahip bir madde. Antioksidanlar bir elektronlarını serbest radikallere vererek bunları zararsız duruma getiriyorlar. Antioksidanlar ortamda bulunmadığında ise serbest radikaller canlı hücrelerden elektron çalarak hücrelere zarar veriyorlar. Böylece sonu kansere kadar varabilen hücresel değişimler meydana geliyor. Son çalışmalara göre, bir antioksidan olan E vitamininin bazı potansiyel faydaları şunlar:
E vitamini desteğinin kalp hastalığından koruyucu etkisi var.
E vitamini alınması bazı kanser türlerine yakalanma riskini azaltıyor.
E vitamini Alzheimer hastalığının ilerlemesini yavaşlatıyor.
E vitamininden zengin beslenmenin Parkinson hastalığından koruyucu etkisi olabilir.
E vitamini alınması yaşlı kişilerde bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Uzmanlar E vitaminine ilişkin umut verici haberleri değerlendirirken E vitamininin yararları için daha güçlü kanıtlar sağlayacak olan randomize, kontrollu çalışmaların sürdüğünü belirtiyorlar.

E vitamini almanın riskleri var mıdır?
Kanın pıhtılaşmasını azaltan antikoagülan ilaçları alan kişilerin E vitamini alması önerilmiyor çünkü bu ilaçlarla birlikte alınan E vitamini pıhtılaşma zamanını uzatabiliyor.

En uygun E vitamin dozu nedir?
E vitaminiyle ilgili çalışmalarda 50 IU (uluslararası ünite) ile 1,200 IU arasındaki dozlar kullanılmıştır. Kalp üzerinde yararlı etki için günlük E vitamini dozunun en az 100 IU olması gerekir. Kalp hastaları için önerilen doz genellikle günde 400 IU dozudur.

E vitamini alınması tavsiye edilir mi? E vitamini doktorların en çok tavsiye ettikleri vitaminlerdendir. Bazı uzmanlar özellikle kalp hastalarına E vitamini vermektedir.Tek başına diyetle yeterli E vitamini almak güçtür. Ama unutmamalı ki hiç birvitamin sağlıklı beslenme ve düzenli bedensel aktivitenin yerini tutamaz.



E VİTAMİNİ

Pıhtılaşmada ve kemik yapımında kajsiyuma yardımcıdır.

Kan pıhtılaşmasında önemli rol oynar.

Bazı çalışmalar özellikle yaşlılarda kemikleri güçlendirdiğini göstermektedir.

Kontrolsüz kanamalara neden olan K Vitamini eksikliği malabsorbsiyon hastaları hariç ender görülür.

Doğumdan sonra ilk 3-5 gün içerisinde barsak florası henüz tam gelişmemiş olduğunda K Vitamini eksikliği vardır.Bu neden le doğumdan sonra tüm bebeklere verilmesi gerekmektedir.

Hayvansal ve bitkisel yiyeceklerin çoğunda bulunur.

Yonce ıspanak vb. Yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller, balıklar, soya fasülyesi yağı, fındık, ceviz, domates, havuç.



K VİTAMİNİ
- Atardamar ve toplardamarların sağlığı için önemlidir.

K ve P vitaminleri damarlarda kolestrolün birikmesine ve damarların sertleşmesine engel olur.


- Limon, portakal, özellikle kabukarında.

Ispanak, greyfurt, yeşil fasulye,
çimlendirilmiş buğday, karpuz kavun, lahana, bezelye, patates, soğan.

P VİTAMİNİ

Enerji metabolizmasında enzimlere yardımcıdır.

Tüm hücrelerde, sinir ve sindirim sisteminde,
yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesinde gereklidir.

İştah arttırıcı etkisi vardır.

Enfeksiyonlara karşı bedeni korur.

Sinir ve sindirim sistemi bozuklukları.

Eklemlerde şişme, ağrı, denge kaybı, kalp yetmezliği görülür.

Çabuk yorulma , çabuk öfkelenme, asabiyet unutkanlılık, kaslarda ve baldırlarda ağrı, kramp, sık kalp atışı, bacaklarda şişme, çocuk seslerine katlanamama, iştahsızlık, yorgunluğa rağmen uyuyamama, kabızlık, baş ağrısı.

Aşırı eksikliğinde beriberi (gece körlüğü) hastalığı görülür.

Tahıla dayalı beslenenlerde pek görülmez.

Bitki tohumları. Tohumların dış kısımlarında ve embriyolarında yoğundur.

Yemeklerin pişirme suları atılmamalıdır.

VİTAMİN (B1 VİTAMİNİ)

Alyuvarlar özelliklede kansızlık çekenler için elzemdir.

- Kan oksijeni bedene demir sayesinde taşır.

- Demirin sindirimi asitli ortamda gerçekleşir , B grubu vitaminleri eksik olanlarda ve soda gibi alkali sıvı alanlarda bu asit eksiktir. Dolayısıyla da demir yararsız olur.

- Demirin sindirimi için, alınan besinde yeteri miktarda klorofil ve bir miktarda bakır (organ etlri, susam, fındık, fıstık, kuru baklagiller, etler, balıklar, kakao, yumurta ve yeşil sebzelerde) bulunması gerekir.

-Kansızlık.

Yorgunluk, iştahsızlık, baş dönmesi.

İnek sütü demir emilimini olumlu yönde etkilemediği için kansızlık olasılığı artar.

Karaciğer, dalak, diğer organ etleri, yumurta, pekmez, üzüm, kuru meyveler, yeşil sebzeler,kuru baklagiller, fındık, fıstık, ıspanak (ancak emilimi azdır), mercimek.

Kuru fasulye, kuru bezelye,buğday, yulaf, kuru erik gibi.

Portakal, domates, muz, havuç, çavdar, bal, şalgam, kereviz.

DEMÝR (Fe)


- Vücut sıvılarının nötr kalmasını sağlar.

Kalsiyum la birbirini tamamlarlar, Biri eksikse öbürünün de etkisi azalır. - Bitkilerin olgunlaşmış tohumlarında.

Nohut, badem, mısır, Hindıba, üzüm, mercimek, bezelye, kepekli pirinç, soya fasulyesi, salatalık, portakal, domates, kavun, erik v.b.

FOSFOR (P)

Troid guddesinin dengeli çalışması için zorunludur. - Guatr.

Halsizlik, asabiyet ve gerginlik.

Deniz tuzunda ve denizden çıkan her türlü üründe . (Deniz yosununda, özelliklede “kelp” yosununda).

Azda olsa, kuşkonmaz, lahana, havuç, böğürtlen, turp, ıspanak, domates, patates, soğan, muz da bulunur.

İYOT (I)

Pıhtılaşma için önemlidir.

Kalp kası ve kas kasılmalarında, enzimlerin işlevlerini yapabilmeleri için ve sinir sistemi için de gereklidir.

Asabiyet,
gevşeyememe, uykusuzluk , huzursuzluk, halsizlik, kaslarda kramp,,aybaşı hallerinde kadınların karın krampları, ve sancıları

Diş çekilmelerinde ve ameliyatta kanamalara neden olabilir.

Süt ve türevleri, pekmez, susam, fındık, fıstık, kurutulmuş meyveler, yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller.

Kara turp, kuru incir, salatalık, badem.

Kemik kırılıp sirke veya limonla kaynatıldığında suyunda kalsiyum vardır.

KALSİYUM (Ca)

Sindirimin temizleyicisi ve antiseptiğidir.

Safra salgılarını olumlu etkiler.

(Bedende bulunan ürik asidin başlıca nedeni alınan besinlerde fosforun yüksek, buna karşılık kükürdün düşük olmasıdır). - Tüm tahıllarda, cevizde, bademde ve bu türden yağlı bitkilerde.

KÜKÜRT (S)

Vücut sıvılarında asit baz dengesinin sağlanmasına yardımcı olur - Farelerde yapılan deneylerde; damarlarda genişleme, kalpte hızlı artış ve tansiyon düşüklüğü görülmüş

Tez kızan insanlarda bu mineralin noksan olduğu anlaşılmış.

Aşırı rafine yiyenlerin ve yeşil sebze yemiyenlerin bu minerale gereksinimi vardır.

Badem, ceviz, fındık, fıstık, kuru baklagiller, yeşil sebzeler ve tahıllarda.

Domates, soğan, incir, üzüm, hurma, badem, yulaf, çavdar, buğday, kara turp, gravyar peyniri, havuç, kereviz, marul, pırasa.

MAG

Hücrelerin, kasların ve dokuların bu madene şiddetle gereksinimi vardır. Vücut sıvılarında osmotik basıncı oluşturmak ve asit baz dengesi için gereklidir.

Bir araştırmaya göre kanser hastalığının bir nedenide bedenin potsayumdan yoksun kalışıdır.

Kas yorgunluğu, solunum yetersizliği.

Potasyum fazlalığında kalp iletiminde bozukluk olur ve ölüme kadar gidebilir.

Arterit, kabızlık, yüksek kan basıncı, kaslarda kramp ve gerilme, uyuklama, gevşiyememe, iştahsızlık, kolay soğuk algınlığı, ellerde ve ayaklarda üşüme, ussal ve kassal yorgunluk ve kanser.

Muz, kayısı, turunçgiller, patates.

Elma sirkesi , üzüm, üzüm suyu, bal, pekmez, domates, ve özellikle ısırgan otu.

POTASYUM (K)

NEZYUM (Mg)

Midemizin hidroklorik asit yapabilmek için asite gereksinimi vardır. Hidroklorik asit proteinlerin normal sindirimi ve madensel tuzların kana kolayca yerleşmesi için gereklidir.

Sodyum klor ile birlikte sofra tuzu mineralidir

Vücuttan sodyum kaybı aşırı ishal ve terleme yoluyla olur.

Fazla sodyum birikimi ödeme neden olur.

Vücuttan sodyum kaybı aşırı ishal ve terleme yoluyla olur.

Fazla sodyum birikimi ödeme neden olur.

Ekmekteki tuz kesilir sodyum içeren yiyecekler kaldırılır

Sofra tuzlarıda

Fasulye, kestane, tahıl, pancar, kereviz, maydonoz, marul, ıspanak, hurma.

C vitamini ( Askorbik Asit )

C vitamini ( Askorbik Asit )

1742 yılında İngiliz Donanma Doktoru James Lind ; dişetleri şişliği, kanaması , ciltte kanamalar ve yaralar ile seyreden Skorbüt hastalığını limon suyu kullanarak tedavi etmişti. 1928 yılında Albert Szent tarafından sentez edilmiştir. Askorbik Asit, monosakkarit türevidir. C Vitamini'nin asiditesi 3. karbonunda yer alan enol hidrojenine bağlıdır. Oksitlenmesinin ilk ürünü Dehidro L. Askorbik Asit olmaktadır. İnsanlardaki değişimi de bu aşamada kalmaktadır. Canlılarda C vitamini oksitlenmiş ve indirgenmiş olarak iki şekiliyle bulunmaktadır. Bu tepkime iki yönlüdür ve her ikisi de C vitamini aktivitesi gösterir. (Dehidro Askorbik Asit tekrar oksitlendiği zaman vitamin aktivitesini kaybeder. ) Bitki ve hayvanlar C vitamini sentez edebildikleri halde insan L.Gulonoksidaz enzimine sahip olmadığı için C Vitamini sentezi yapılamaz. C Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta depolanmaz ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. C Vitamini suda kolay çözülür. C Vitamini beyaz kristal toz halindedir. Besin maddelerinde yer alan Askorbik Asit hava ile teması sonucu okside olur ve vitamin etkisini kaybeder. Çiğ besin maddelerinde Askorbik Asidi okside edecek enzim yer alır ve bu enzim besin maddesi sağlamken aktivite göstermemektedir. Kesme veya soyma gibi durumlarda enzim aktifleşerek Askorbik Asidi okside eder. Bu enzimin aktivitesi bakır iyonu varlığında artmaktadır. C Vitamini ince bağırsaklarda emilmektedir. 100 mg'a kadar dozlarda emilimi % 95 lere dek olabilmekteyken miktar arttıkça emilim de azalmaktadır. ( 1 gram C Vitamini alındığında emilim % 70' lere kadar düşer. ) Bu nedenle besin maddeleri ile alınan C Vitamini , saf alınan C Vitamini'nden daha iyi emilir. Emilimle birlikte kanda hızla gözlenir. Fazla C Vitamini idrar ile oksalat şeklinde atılır. C Vitamini oksidoredüksiyon reaksiyonları ile indirgenmiş formu olan Dehidroaskorbik Asit olarak görev yapar.

C VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
C Vitamini ; vücudun savunma sisteminin güçlenmesini , nezle ve gripde oluşan belirtilerin hafiflemesini ve besinlerle vücuda alınan demirin emiliminin artmasını sağlayabilen bir maddedir. C Vitamini , insan vücudunda depolanmamaktadır. ( Karaciğerde minimal depolandığı iddia edilmektedir.) C vitamini en çok taze meyve ve sebzelerde yer alır. Kırmızı Biber, Portakal, Greyfurt, Üzüm, Kavun, Kivi, Mandalina, Mango, Ahududu, Çilek, Armut, Karpuz, Kuşburnu, Maydanoz, Domates bol C vitamini içerir. Yeşil sebzeler, avokado, karnabahar, lahana, patates, bezelyede de C Vitamini vardır. Hayvansal besinlerde C vitamini yer almaz. Miktar olarak ; her 100 gram için > Kırmızı Biberde 190 mg, Karnabaharda 115 mg, Çilekte 60 mg, Portakalda 50 mg ve Greyfurtta 40 mg C Vitamini vardır. Hava ile temasta 3 saat içinde bu değerler % 50 kadar kaybolabilmektedir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 60 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

C VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
C Vitamini bağ dokusunda kollagen yapımı için (hidroksiprolin sentezinde koenzim olarak görev yapar.) ve kemik gelişimi için gereklidir. Dişlerin sağlıklı gelişmesini sağlar. Kollajen , aynı zamanda kalp fonksiyonları için gereklidir. Cilt sağlığını korur. Antioksidan olarak bilinen üç maddeden birisidir. ( E Vitamini, Beta.Karoten ve C Vitamini ) Serbest radikaller olarak bilinen zararlı maddeleri etkisiz hale getirir. Kanser yapıcı maddelerin oluşumunu önler. C Vitamini, kanda kolesterolün normal düzeylerde bulunmasını temin eder. Vücutta yağ asit düzeylerini düşürür. Nezle ve Gripte ortaya çıkan belirtilerin önüne geçer. Enflamasyon hallerinde oluşan hücre savunma mekanizmalarını düzenler. Vücudun savunma sisteminin fonksiyon görmesine yardımcı olur. Savunma sisteminde ; interferon oluşumu, kompleman aktivitesinin sağlanması ve antikor yapımını gerçekleştirir. Kılcaldamarların duvarlarının sağlıklı olması ve kıl köklerinin sağlıklı kalabilmesi için gereklidir. Vücutta steroid sentezinde görevlidir. Diğer bazı vitamin ve minerallerin kullanılabilmelerini ( E vitamini, A vitamini, B2 Vitamini, B5 Vitamini, Folik Asit, Demir, Kalsiyum vb) sağlar. Adrenal bez ve kadınlarda yumurtalıklarda ( overler ) C Vitamini yüksek oranlarda bulunur. C Vitamini ile ilgili gerekli bilgiler hala tam olarak tespit edilmemiştir. C Vitamini ile pek çok çalışma devam etmektedir. Yapılan çalışmalarda Katarakt'ın tekrarlamasını % 76 gibi oranlarda azalttığı gösterilmiştir. Düşük C Vitamini alımının kalp hastalıklarını ve kalp krizlerini 2.5 kat arttırdığı belirlenmiştir. 400 mg C Vitamini alımının tüm ölüm oranlarında % 65 kadar azalmayı sağladığı tespit edilmiştir. Kolesterol ve diyetle alınan yağlar nedeniyle damarların zarar görmesini önlediği belirlenmiştir. Bir hamburgerde yer alan trigliseridlerin vücuda alındığında 4 saat için vücutta % 60 oranda yüksek kaldığı saptanmış ve bunun düşürülmesinin 1000 mg C vitamini ve 800 mg E Vitamini ile mümkün olduğu ileri sürülmüştür. C Vitamininin , Aspirinin mideye yaptığı zararı azaltabildiği, kalp krizi sonrası kalp damarlanmasını kolaylaştırdığı belirlenmiştir. Dokuların radyasyondan gördükleri zararı azalttığı gösterilmiştir. C Vitamininin grip ve nezlede kullanımı için yapılan çalışmaların bir bölümü hiç bir faydası olmadığını göstermekle birlikte bazı çalışmalarda 1000 mg/gün dozda grip ve nezle belirtilerini hafifletebildiği tespit edilmiştir. Bu etkisi hala tartışmalıdır.C Vitamini ile göz hastalıklarının önlenebildiği iddia edilmektedir. Vücutta, C Vitamini seviyeleri ne kadar yüksekse kan basıncının o kadar düşük olduğu belirlenmiştir. Felç veya İnmeyi önleyici etkisi yapılan çalışmalarda anlamlı olarak bulunmamıştır.


C VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
C Vitamini , insan vücuduna dört gün boyunca alınmadığı zaman eksiklik belirtileri başlayabilmektedir. Sırası ile ilk önce bacaklarda olarak cilt ve kıl değişiklikleri olur. Aşırı sinirlilik ve iştah kaybı gözlenir. Tedrici olarak eksiklik devam ederse 4 ay gibi bir sürede Skorbüt'ün tüm belirtileri ortaya çıkar. Hızlı kemik büyümesi döneminde C Vitamini eksikliği kemiğin periost ve korteks bölümlerinde ayrılmalara yol açar. Periostaltı kanamaları oluşur. Kemik büyümesinin yavaş olduğu yaşlarda ise ; epifiz ve diyafiz bölümleri arasında kaynama gerçekleşmez ve kemiklerde kırıklar oluşur. Kılcal damarların duvarlarında zayıflama gözlenir. Kıl foliküllerinde kanamalar oluşur. Büyüme duraklar, enfeksiyonlara karşı vücut direnci azalır ve sık mikrobik hastalıklar gelişmeye başlar. Dişetleri şişer ve kanamalar olur. Dişler kaybedilebilir.

C VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
C Vitamini güvenle kullanılabilen bir maddedir. Günde 2 gram gibi yüksek dozlarda alınırsa karın ağrısı ve ishale yol açabilmektedir. Uzun süre ile yüksek dozlarda kullanılması böbrek taşlarının oluşumuna neden olabilir. Böbrek Hastalarının, C Vitamini kullanmaması gereklidir. Akyuvarların mikrop öldürücü etkisini azaltabilir ayrıca demir mineralinin vücutta aşırı miktarlarda birikmesine neden olabilir.

B1 vitamini (Tiamin)

B1 vitamini (Tiamin)

1926 yılında sentezle elde edilen ilk vitamindir. C vitamininden sonra , bozulmaya karşı en hassas olan kimyasal yapıya sahiptir. B1 vitamini suda kolay çözülür. Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Alkali konup yumuşatılarak pişirilen etlerde ve Sodyum Bikarbonat koyularak pişirilen pastalarda önemli ölçüde B1 vitamini kaybı olur. B1 vitamini kükürt atomu içeren bir amindir. B1 vitamini (= Tiamin), bir metil (CH2) köprüsü ile bağlanmış bir aminometil-pirimidin ve bir metilhidroksietil tiyazol halkalarından oluşur. Tiamin'in metabolizmada etkinlik gösteren şekli Tiamin Pirofosfat'tır. Tiamin Pirofosfat, Tiaminin tiyazol halkasındaki alkol grubuna iki mol fosforik asit bağlanması ile meydana gelir. Tiamin Pirofosfat'a; ko-karboksilaz da denir. Yapay olarak hazırlanan vitamin; Tiamin hidroklorid şeklindedir.

B1 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
Bitkisel besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. Tohumlarda toplu halde yer almakla beraber , yaprak,kök,dal ve meyvelerinde de bulunur.B1 vitamini en çok bitki tohumlarında bulunur.Ancak bu buğday , pirinç , arpa gibi tohumlar terbiye edilip kabuklarından ayrılırsa B1 vitamin içeriklerini büyük ölçüde kaybederler. B1 vitamini en çok mayada bulunur.Bakla, nohut , fasulye gibi baklagillerde bol olarak bulunur. Ispanak, Patates , Bezelye, Soya Fasulyesi , Yerfıstığı , Portakal; B1 vitamin içeriği olarak zengindir. Hayvansal besinler de de B1 vitamini yeterince vardır. Yumurta Sarısı , Balık , Karaciğer, Kümes hayvanlarının etinde bol olarak vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.2 - 1.5 mg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için özellikle kullanılması gerekir. ( Gebelik ve Lohusalık dönemleri için önerilen günlük doz 3 mg'dır.) Besinlerle alınan tiamin, incebarsaklardan emilir. Dokularda pirofosfat şekline dönüşür. Kandaki tiaminin çoğu pirofosfat şeklinde kırmızı kan hücrelerinin içindedir. Plazmada 1 pg/100 ml ve kan hücrelerinde 6-12 mcg/100 ml düzeylerinde tiamin ve Tiamin Pirofosfat bulunur. En yoğun olarak karaciğer, kalp ve böbreklerde yer alır. İskelet kasları ve beyinde daha az miktarda bulunur. Günlük gereksinmeyi karşılayacak kadar alındığı zaman bunun %10'u idrarla atılır.

B1 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Tiamin, "moral vitamini" olarak da bilinir. Çünkü ; sinir sisteminde yararlı etkilere sahiptir. Tiamin düzeyi düşük olan kişilerde karıncalanma ve uyuşma problemleri daha çok gözlenir. Kalp hastası olan kişilerin kalp kaslarında tiamin normal seviyesinden daha düşük olarak bulunmuştur. Tiamin , kan dolaşımının düzenlenmesinde , hidroklorik asit üretimiyle sindirimin kolaylaştırılmasına, kan yapımına ve karbonhidratların metabolize edilmesine yardım eder. Tiamin , vücut enerji düzeyini ve öğrenme yeteneğini artırır. Barsaklar, mide ve kalpte normal kas tonusunun korunabilmesini sağlar. İştah ve büyüme-gelişmeye uyarıcı etkiye sahiptir. Karbonhidratlar, yağ ve alkolden enerji sağlanması zihinsel uyanıklığı sağlar. Gebelik sırasında, bebeğin büyümesini sağlar. Sindirimi kolaylaştırır. Kaza gibi travmalar sonrası, ameliyatlarda, alkoliklerde , yaşlılarda ve hamile kişilerde ve sigara kullananlarda tiamin'in ek olarak kullanılması şarttır. Ayrıca tiamin, tedavi amaçlı olarak; yüksek karbonhidratla beslenenler ve fizik ve zihinsel gerginliklerde kullanılır.

B1 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Tiamin'in idrardaki miktarının 27 mcg/g kreatininin altına düşmesi yetersizlik olarak kabul edilmektedir. Tiamin yetersizliğinde, tiamin yardımcı enziminin rol aldığı kimyasal tepkimeler çalışamayacağı için biyokimyasal ve klinik değişiklikler görülür. Biyokimyasal değişikliklerin başında kanda pirüvik asidin artması, idrardaki tiamin ve metabolizma ürünlerinin azalması, enzimlerinin aktivitelerindeki değişmeler gelir. Tiamin yetersizliğindeki sindirim sistemi belirtileri; hazımsızlık, şiddetli kabızlık, mide hareketlerinde bozukluk, hidroklorik asit sekresyonunda azalma şeklindedir. Periferik sinir sistemi tutulumu, periferik nörit olarak bilinir. Belirtileri ise ; artmış ağrı, his kaybı, sızı veya yanma hissidir. Eklemlerde şişlikler ve ağrılar yüzünden refleks hareketinin durmasıyla denge kaybolur. İleri derecede alkol alan bireylerde merkezi sinir sistemi tutulur.Kalp ve damar sistemi belirtileri; yeterli enerji salınamamasına bağlı kalpten pompalanan kan miktarı artar, kılcal damarlar genişler ve kılcal damar - toplardamar arasında kan akımı hızlanır. Bütün bunlara karbonhidrat metabolizmasının yetersizliği de eklendiğinden, solunum yetmezliği, çarpıntı hissi, artmış kalp atım hızı ve atım bozukluğu ile seyreden kalp yetmezliği gelişir. Kalp büyür, yeterli şekilde kanı pompalayamaz hale gelir . Batı ülkelerine ciddi eksiklik durumları çok nadirdir. Düşük Tiamin düzeyi Beriberi hastalığına yol açar. Beriberi hastalığının belirtileri , kas güçsüzlüğü , bulantı, iştah kaybı ve su kaybı şeklindedir. Beriberi Hastalığı iki tipe ayrılmıştır ; ödemle birlikte ve ani olarak görülen tipe yaş ve ödemsiz, müzmin şekline kuru beriberi denir. Tiamin gereksinimi metabolik hız ile ilişkili olduğundan yetersiz gıda alımı ve hipermetabolik durumlar hastalık belirtilerini ortaya çıkarır. Alkoliklerde tiamin emilimi azalır, gereksinme artar ve karaciğerde tiamin pirofosfat şekline dönüşümü azaldığından beriberi hastalığı görülebilir. Hafif eksikliklerde konsantrasyon güçlükleri, depresyon , hafıza kaybı gibi zihinsel problemler oluşur. Aynı zamanda kilo kaybı olur. Tiamin eksikliğinin en erken belirtisi , mide bulantısıdır .

B1 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Tiamin zehirlenme korkusu olmaksızın büyük dozlarda ağızdan emniyetle verilebilir. İntravenöz yolla verildiğinde, ancak çok yüksek dozlara çıkıldığında anafilaktik şoka ait reaksiyonlar görülür.

B2 vitamini (Riboflavin)Sarı portakal renginde kristal halde bir maddedir. Eriyik içinde yeşilimsi sarı floresans gösterir. Hidrojen eklenerek indirgenmiş şekli renksiz, hidrojen ayrıldığında turuncu sarı renk gösterir. B2 vitamini suda kolay çözülür. Işık, karşısında dayanıksızdır.Asit ortama dayanıklıdır. Isıya dayanıklıdır. Ancak, Alkali ortamda ısıya duyarlıdır. Riboflavin, 5 değerli bir alkol olan ribitol'ün heterosiklik dimetil izoalloksazin; dimetil benzen + pterin halkasiyle oluşturduğu bir bileşiktir. Riboflavin, doku solunumunda elektron transfer zincirinde koenzim olarak görev yapar. Genel olarak 'dehidrogenaz"lar olarak adlandırılan bu enzimler substrattan veya başka bir taşıyıcıdan hidrojeni alarak sitokrom sistemine taşırlar. Bunlara genellikle "sarı enzimler" de denir. Buna göre riboflavin; protein, karbonhidrat, yağ ve nükleik asitlerin metabolizması için gerekli bir yardımcı enzimdir.

B2 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
Hem bitkisel hem de hayvansal besinlerde çok yaygın olarak yer alsa da miktar olarak fazla değildir. En yüksek oranda maya ve karaciğerde bulunur.B2 Vitamini ; süt ve süt ürünleri ; yoğurt, peynir, yumurta, balık, et, ıspanak , karnıbahar, Brüksel lahanası , baklagiller - bezelye,fasulye,mercimek - , avokado, yerfıstığı, şeker pekmezi , mantarda bol bulunur. Hayvansal besinlerde de B2 vitamini vardır. Yumurta beyazı , Karaciğer , böbrek , yürek , balıkta vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 0.5 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 3 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Büyüme, gebelik, lohusalık, hipertiroidizm gibi vücut metabolizmasının hızlanması riboflavin ihtiyacını artırmaktadır. Diyetle alınan proteinin kalitesi de önemlidir. Kalitesiz proteinli bir diyette karaciğerde riboflavin tutulamaz. Böyle diyetlerde riboflavine ihtiyaç artar. Yiyeceklerle alınan riboflavin, riboflavin fosfat ve dinükleotidler ince barsaklardan emilir. Alkol, emilimini azaltır. Plazmadaki normal düzeyi 2,5 - 4,0 mcg/100 ml'dir. Kırmızı kan hücrelerindeki riboflavin yoğunluğu 15,- 30 mcg/100 ml'dir. Diğer dokularda proteinlere bağlı olarak bulunur. En yoğun bulunduğu organ karaciğer ve böbreklerdir. Dokuların riboflavin biriktirme yetenekleri sınırlıdır. İdrarla riboflavin atılımı alınan miktarla orantılıdır. İdrarla atılan riboflavinin yarısı serbest, kalanı nükleotid şeklindedir. Dışkıda bulunan riboflavinin çoğunluğu barsaklarda yapılan vitamindir. Günde ortalama dışkıdaki riboflavin miktarının 500-700 mikrogram kadar olduğu bulunmuştur.

B2 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B2 vitamini; temel olarak bir kimyasal maddeden diğerine enerji taşıyan reaksiyonlarda görev alır. Yiyeceklerdeki protein ve yağlardan enerji sağlanmasına yardım eder. Derinin sağlıklı olması ve dokularının tamiri için gereklidir. B2 Vitamini , kırmızı kan hücrelerinin oluşumu ve vücudun savunma sisteminin önemli bir parçası olan antikorların üretilebilmesi için gereklidir. Karbonhidrat, protein , yağ metabolizması , demir ve B6 vitamininin emilebilmesi için gerekli olan bir vitamindir. B2 vitamini; Triptofan'dan Nikotinik Asit oluşması için gereklidir. A vitamini ile birlikte B2 vitamini vücudun iç yüzeylerinin ve sindirim sistemi organlarının yüzeylerinin sağlıklı olabilmesi için şarttır. B2 vitamini oksijen kullanımını kolaylaştırarak deri, saç ve tırnakların sağlıklı olmasını sağlar. Ağız ve dilde ağrının giderilmesini sağlar. Kepek oluşumunu önler. Göz için katarakt tedavisinde kullanılır.

B2 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
İdrardaki riboflavin miktarının; 50 mcg/24 saat, kırmızı kan hücrelerindeki miktarının 8 mcg/100 ml düzeyine düşmesi, yetersizliğine bağlı klinik belirtilerin başlangıcı sayılmaktadır. Riboflavinsiz diyet alan bir kişide lezyonlar üç ay içinde gelişmektedir. Riboflavin yetersizliğine bağlı dudaklarda "çeliozis', angular stomatit, papilla atrofisi, göz damarlarında genişleme (kırmızı göz), yanma, görme zorluğu, sinir sistemi bozuklukları oluşur. B2 vitamini yetersizliğinde; antikor oluşumunda azalma olur. Riboflavin eksikliği yüksek riboflavin içeren süt, karaciğer, et, yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler gibi besin kaynaklarıyla tedavi edilebilir. Günde 10-15 mg riboflavin verilerek deri lezyonlarının iyileştiği görülünceye kadar tedavi devam eder. Riboflavinin damar yolu ile verilmesine ancak sindirim sisteminin ciddi hastalıklarında gerek olabilir. Riboflavin sulu çözeltilerde sınırlı çözünürlüğe sahiptir, büyük oranda yıkılır.Riboflavin methemoglobinemi, piruvat kinaz eksikliği gibi defektlerin de olduğu, yenidoğanın metabolizma hastalıklarında yüksek dozlarda kullanılır.İnsanda seboreik dermatit (deri iltihabı), keratokonjonktivit, atrofik dil iltihabı ve daha özel olmak üzere ağız köşesi çatlağı (ragadlar ,çeliozis) görülür, bunlardan başka tipik olmayan vajinitler de olabilir.

B2 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Riboflavin, zehirlenme korkusu olmaksızın 200 mg/gün gibi yüksek dozda ağızdan emniyetle verilebilir. Sindirim sistemi B2 vitaminini ancak, belirli bir dozda sindirebilir. Bugüne kadar, riboflavinle zehirlenme vakası bildirilmemiştir.

B3 vitamini (Niasin, Nikotinik Asit, Nikotinamid, PP* Vitamini)

* PP= Pellegra Preventive
B3 Vitamini beyaz, iğne biçiminde kristaller halindedir. Aminli bir bileşiği olan nikotinamid de aynı vitamin etkiye sahiptir. B3 vitamini suda kolay çözülür. Işığa, oksidasyona karşı dayanıklıdır. Nötral asit ve alkali çözeltilerde kaynatılınca vitamin özelliğini kaybetmez. Isıya dayanıklıdır. Kimyasal adı piridin 3-karboksilik asit, kimyasal yapısı nikotinik asittir. Niasin ve niasinamid, karboksilli bir piridin halkası ve bunun karboksil grubunun amidleşmesinden ibarettir. Niasinin metabolizmada etkinlik gösterebilmesi için adenin nükleotidle birleşmesi gerekir. Bunlara nikotinamidli dehidrogenazlar denilmektedir. Biyokimyasal reaksiyonlar sırasında iki önemli dehidrogenaz sınıfı enzimin yapısına koenzim olarak girer. Bu iki enzimden birincisi "Nikotinamid-Adenin-Dinükleotid" (NAD), ikincisi ise "Nikotinamid Adenin Dinükleotid Fosfat" (NADP) diye sınıflandırılmaktadır.

B3 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B3 Vitamini, insan vücudunda serbest bulunmaz. İnsan vücudunda ve barsaklarda triptofan, kinürenin ve 3-hidroksiantronulik asid üzerinden niasin ve niasinamid haline çevirilir. Niasin ve niasinamid, vücutta birbirine dönüşür.Bağlı şekilde insan dokularında ve özellikle bitkilerde bir hayli yaygındır. Diğer B vitaminleri gibi tahıl kabuklarında da boldur. En yüksek oranda biramayasında bulunur. Buğday, bulgur, pirinç, nohut, fasulye, mercimek, karnabahar, havuç, yerfıstığı,ceviz ve fındık; bazı yeşil sebzeler; kahve, çavdar, patates,domates ve mısır nişastasında B3 vitamini bol bulunur. Hayvani besinlerde de B3 vitamini vardır. Sığır ciğeri , böbrek , kalp , peynir, yumurta, kümes hayvanları, balık, sütte vardır. Önerilen Tüketim Standardı ; 6.6 mg/1000 kalori ( erişkinler için ortalama 35 mg ) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Nikotinik asit ve nikotinamid ince barsaklardan kana emilir. Kandaki nikotinik asid miktarı 0.6 mg/100 ml'dir. Alyuvarlarda ortalama 1.3 mg/100 ml'dir. Dokuların niasin depolama kapasitesi çok azdır. Karaciğer, böbrek ve kas dokularındaki miktarları diğer dokulara göre daha çoktur. Normal olarak yetişkinlerin idrarında N-metil-nikotinamid miktarı 2,4 - 6,4 mg /24 saat arasında değişmektedir.Diyetteki triptofan vücutta niasine dönüştüğü için günlük niasin gereksinimi diyetteki triptofan miktarına bağlıdır. 60 mg triptofandan 1 mg B3 vitamini elde edilir. Niasin gereksinimi metabolizmanın hızlandığı durumlarda ve gebelikte artmaktadır. Diyetle iyi kalitede protein alındığında niasin gereksinmesi azalır. Niasin ve niasinin ön maddesi olan triptofan hayvansal yiyeceklerde daha çok bulunur. Bunun yanısıra niasin gereksinimi niasin eş değeri olarak düşünülmektedir. Sütteki niasin miktarı az olmasına karşın triptofan çok olduğu için niasin değeri; sadece içeriğindeki niasin değil, ek olarak triptofandan elde edilecek niasin değeriyle toplanıp bulunur. Hem pirinç, hem mısırda yakın miktarlarda niasin bulunmasına rağmen pellagra yalnız mısır ve mısır unu ile beslenen halk kitlelerinde çok sık görülür; sebebi, mısırda triptofan çok azdır, bundan dolayı tek taraflı beslenen kişilerin vücut ve barsaklarında niasin ve niasinamid oluşumu olamaz, ayrıca yalnız mısırla beslenenlere zaten fazla niyasinamid de gereklidir.

B3 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B3 vitamini metabolizmanın sağlıklı sürdürülebilmesi için gereklidir. Vücutta 200den fazla kimyasal reaksiyonda görev alır. Midede asit üretimi için gerekli olmasının yanısıra karbonhidrat,yağ ve proteinlerin sindirilmesine yardım eder. Niasin kan dolaşımına yardımcı olur. Cilt sağlığı ve sinir sisteminin işlevlerinin yapılabilmesine yardımcı olur. Beyinde yüksek fonksiyonlarda ve kavrama yeteneğinin sağlanmasında görev alır. Alternatif Tıp Doktorları Niasini ; şizofreni, otizm, anksiyete, depresyon, hipglisemi, şeker hastalığı , eklem romatizması için tedavi amaçlı kullanmaktadır. Ayrıca B3 vitamini İnsülin sentezinde ve seks hormonları olarak gruplandırılan Östrojen, Testosteron ve Progesteron hormonlarının sentezinde gereklidir. Yapılan çalışmalarda yüksek dozda verilen niasinin kolesterolü düşürücü etkisi olduğu gösterilmiştir. Kolesterol ve trigliserid düşürülmesi ve alkolizmin tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca damarlara etkisi nedeniyle arteriyosklerozda, migren başaağrılarında ve bazı nörolojik hastalıklarda da tedavi aracı olarak kullanılır.

B3 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Diyet, niasin ve triptofan açısından yetersiz olduğu zaman Pellegra Hastalığı görülür. Pellegra; deri, sindirim sistemi veya merkezi sinir sistemi semptomları ile karakterize edilmektedir. Derinin güneş gören yerlerinde simetrik lezyonlar oluşur. Bu lezyonlar daha sonra siyah renge dönüşür. Döküntü oluşur ve skar dokusu gelişir. Mukokutanöz membranlarda yaralar, dilde kabarma, bulantı ve kusma görülür.İshal gelişir. Pellegra ; 3 D hastalığı ( dermatit , diyare, demans ) olarak da bilinir. Santral sinir sistemi semptomları olarak baş ağrısı, uykusuzluk, depresyon, baş dönmesi, hatırlama güçlüğü ortaya çıkar. Pellegra hastalığında; hastaya nikotinik asit verildiği zaman 24 saat içinde hızla düzelme olur. Triptofanın niasine dönüşümünün bozulmasında dermatit, ışık duyarlılığı ve psikiyatrik değişikliklerle tanımlanan Hartnup Hastalığı oluşmaktadır.

B3 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Niasin eksikliğinde; nikotinamid hemen hemen hiç toksisite olmaksızın kullanılır. Lipid bozukluğunun tedavisinde 3 gram veya daha fazla nikotinik asid kullanıldığında en sık görülen yan etki ; damar genişlemesine bağlı yüzde kızarmadır. Bir tablet aspirin eklemek bunu tedavi eder. Nikotinik asidin diğer yan etkileri derinin renginde artma, kuruma ve karınağrısıdır. Hepatotoksisite, hiperüremi ve glikoz intoleransı görülebilir. Nikotinik asid verilmesi kesildiğinde biyokimyasal ve histolojik bulgular normale döner. Yüksek doz hatta bazen 75 mg ve üzerindeki dozlarda da B3 Vitamini ile allerjik reaksiyonlar gelişebilir. Niasin Flaşı olarak bilinen yüz, göğüs ve kollarda kaşıntı, karıncalanma ve yanma hissi ve kızarıklığa neden olabilir. Bu durum , zararsızdır ve 20-60 dakika içinde geçer. Çok yüksek doz niasin alınmışsa hızlı bir şekilde birkaç bardak su içilmesi reaksiyon gelişimini önler. Niasinin güvenli kullanım düzeyi kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Gebelerde yüksek doz B3 vitamini kullanılmamalıdır. Saf B3 vitamini ayrıca mide ülseri , gut , glokom , karaciğer hastaları için sağlık problemlerine yol açabilir. Bazı hastalıklarda günlük 200- 1000 mg dozlarda tedavi amaçlı kullanılabilmektedir. 1000 mg/gün ve üzeri doz niasin alınmamalıdır. Bu dozda niasin doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Genellikle günlük 150 mg'a kadar güvenli kullanılabilir. Bazı yayınlarda 450 mg / gün doza kadar niasin güvenli kabul edilmektedir.

B5 vitamini (Pantotenik Asit)

İlk olarak 1939 yılında pirinç kabuğunda bulunmuştur. Pantotenik asit, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B5 vitamini suda kolay çözülür. Pantotenik asid, bir pantoik asid (= 2,4-dioksi-3,3' dimetilbütirik asid) ile Beta.alaninin amino grubu arasında bir peptid bağı oluşumu ile kurulmuştur. Pantotenik asidin insan ve hayvan vücudundaki en büyük rolü, acil-taşınması olan Koenzim A' nın bileşimine girmesidir. Koenzim A' da pantotenik asidden başka, adenilik asid ve sistamini (=beta.merkaptoetilamin) de kapsar. Pantotenik asid, karboksil grubu ile sistaminin amino grubu arasındaki peptid bağı oluşumu ile pantotein maddesi oluşur. Bunun da adenilik asid ve fosfatlarla bağlanması Koenzim A'yı yapar. Bu 3'-fosfoadenozin-5'difosfopantotein'dir. Bundan başka pantotenik asid, acil yüklenici protein olarak bilinen bileşiğin prostetik grubuna da girmektedir. Bu da, yağ asidi biyosentezinde rol oynar. Koenzim A'nın metabolizmada önemli fonksiyonları vardır: Asetil-KoA, Acil-KoA, başta valin, lösin olmak üzere aminoasidlerin KoA ları gibi aktif bileşikleri oluşturur. Bu yoldan, karbonhidrat, yağ ve protein yıkılım ve yapım metabolizmasının işlemesini sağladığı gibi, sitrik asid siklüsü sonucu birçok madde oluşmasına ve hem grubu sentezine, kolesterol ve steroid sentezine katılır. Ayrıca, pantotenik asidin, böbrek üstü hormonlarının asetil KoA dan ve kolesterolden oluşumları üzerine etkilidir.

B5 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B5 Vitamini = Pantotenik Asit ; Yunanca Pantos=heryer kelimesinden ismini almıştır. B5 vitamini insan vücudunun tüm dokularında ve tüm bitkilerde bulunur. B5 vitamini en çok biramayası, taze sebzeler , pirinç , hububatlarda, çavdar unu ve buğdayda bulunmaktadır. Hayvansal besinlerde de B5 vitamini vardır. Et, organ etlerinde ( karaciğer, kalp , beyin , böbrek gibi ) , balık , yumurta beyazı ve sütte B5 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6 mg günlük doz önerilir. ( Eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz. )

B5 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Pantotenik asidin insan vücudundaki en büyük rolü, Koenzim A nın bileşimine girmesidir. Pantotenik Asit ; protein , yağ ve karbonhidrat metabolizmasında görev alır. Besinsel bu etkisinin yanısıra ; deri , saç ve epitel dokuların sağlıklı olması ve sağlıklı kalması için gereklidir. B5 vitamini antistres vitamini olarak da bilinir. Çünkü ; böbreküstü bezlerinde steroid ve kortizon üretiminde önemli görevleri vardır. B5 Vitamini , stresin vücuda olan etkilerini önlemek için görev yapar. Hayati organlarda yoğunlaşarak vücuda stresli ortamlarda yardımcı olur. Bazı uzmanlar B5 vitamininin, depresyon tedavisinde yararı olduğunu düşünmektedir.

B5 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
Tüm besin maddelerinde bulunduğu için pantotenik asit eksikliği çok nadirdir. Diğer B vitamin eksikliklerinde olduğunun aksine; eksiklik belirtilerinin ne olduğu tam olarak tespit edilmiş değildir. Yorgunluk, halsizlik, başağrısı en belirgin bulgulardandır.

B5 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Pantotenik asit kullanımı güvenlidir. Kolay tolere edilir. Güvenlik sınırı tanımlanmamıştır. 10 gr gibi çok yüksek dozlarında sindirim sistemi bozuklukları , ishal , su dengesizliği gözlenir. Günlük önerilen dozu 6 mg dır. Ancak 500 mg/gün doza dek emniyetle kullanılabilmektedir

B6 vitamini ( Piridoksin, Adermin )Metil ( CH3 ) , Hidroksimetil ( CH2OH ) , Hidroksi ( OH ) gruplarını içeren piridin halkasına (Piridoksin) değişik takılar gelerek üç tip B6 Vitamini oluşur. B6 Vitamini etkisi gösteren üç ayrı kimyasal yapı : Piridoksin, bunun aldehid türevi Piridoksal ve Aminli bileşimi olan Piridoksamin; hepsi aynı şekilde B6 Vitamini etkisine sahiptir. Piridoksin/Piridoksal ; 2-Metil-3-Hidroksi-4,5- dihidroksimetilpirimidin'dir.B6 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta bir deposu yoktur ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B6 vitamini suda ve alkolde kolay çözülür. B6 Vitamini Ultraviyole ışınına çok hassastır.Kristal formda asit ve alkalilere çok dayanıklıdır. B6 Vitamini, incebarsaklardan ve % 70 kadarı emilir. Fosforile formunun emilimi yavaştır. Biyokimyasal olarak en etkili formu ; Piridoksal Fosfat'tır. Piridoksal Fosfat; arginin,tirozin ve diğer bazı aminoasitlerin dekarboksilasyonunda görev yapan enzimlerde prostetik grubu oluşturur. Aynı zamanda Serin ve Treonin aminoasitlerinin deaminasyonunda enzim görevi görür. Piridoksal Fosfat'ın vücutta görev aldığı en önemli iki dekarboksilasyon reaksiyonu; Merkezi Sinir Sistemi ile ilgili olan Glutamik Asit'in GamaAminoButirikAsit'e(GABA) ve DOPA'nın Dopamin'e dönüşmesi reaksiyonlarıdır. B6 Vitamini; hemoglobin yapısında yer alan Hem Sentezi için de gerekli bir maddedir. Piridoksal Fosfat ; hücrelerde aminoasitlerin aktif taşınmasında görev yapar.

B6 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B6 Vitamini ; fiziksel ve zihinsel olarak gerekli bir vitamindir. En önemli besin öğesi olmasıyla birlikte pek çok gıda maddesinde bulunması nedeniyle kolayca elde edilebilir. B6 vitamini en çok biramayası, bezelye , ceviz , yerfıstığı , ayçekirdeği , havuç , buğday ve bulgur da yüksek olarak hububatlarda bulunmaktadır. Daha az miktarlarda da olsa ; fasulye, karnabahar, muz , üzümde de vardır. Hayvani besinlerde de B6 vitamini vardır. Tavuk,sığır ve dana etleri, karaciğer , böbrek , balık ( alabalık,sombalığı ), yumurta sarısında B6 vitamini boldur. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 2.0 mg günlük doz önerilir. Bu, bebeklerde 0.3 - 0.6 mg ve büyüme çağındaki çocuklarda 1.0 mg olarak önerilmektedir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

B6 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
Aminoasid metabolizmasında, protein metabolizmasında etkilidir. Serum Glutamik Oksalasetat ( SGOT ) ve Serum Glutamik Pirüvat ( SGPT ) enzimlerinin aktivitesinde etkilidir. Ayrıca Homosistin ve Triptofan metabolizmasında etkilidir. Aminoasidlerin sindirim sisteminden emilimlerinde rol oynar. Hem senteziyle ilgilidir : Porfirin yapımında önemli olan süksinilglisin’in, delta aminolevülenik aside dekarboksile olmasını katalizleyen bir koenzimdir. Eksikliğinin insanlarda hipokrom mikrositer anemiye neden olması bundandır. Bunlardan başka, linoleik asidin araşidonik aside çevrilmesinde bir koenzim gibi etki eder. Ayrıca, hücre zarlarından sadece aminoasidlerin ve bazı metal iyonların, birbiriyle şelat kompleksleri oluşturan şekilde geçmelerini sağlar. Bağışıklık sistemi , böbrek ve kalp fonksiyonları için yardımcıdır. Büyüme ve hücre çoğalmasında rol oynayan nükleik asitler için gereklidir. Sinir Sistemini korur ve fonksiyonlarının düzenli olabilmesini sağlar. Piridoksin, Premenstrüel Sendrom olarak bilinen adet (aybaşı veya mens) öncesi gerginliklerinde , mens (adet) dönemlerinde gözlenen sivilce artışı, ruhsal gerginlikler ve migren tipi başağrılarında tedavi amacıyla kullanılması nedeniyle oldukça popülerdir. Diyabet ( Şeker Hastalığı ) ve Kalp Hastalıklarında tedavi amacı ile kullanılmaktadır. Ayrıca ellerde sinir sıkışması ile gelişen Karpal Tünel Sendromu'nun tedavisinde de kullanılır. Artrit ( eklem iltihabı ), eklem problemleri , Astma , Hiperaktivite Bozukluğu , Psikiyatrik Bozukluklarda B6 vitamini tedavide önemli görevler alır. Gebelik Toksemisi ( zehirlenmesi) , bazı tür idrar kesesi kanserleri ve Kalsiyum oksalat tipi böbrek taşlarında koruyucu olarak kullanılır. Bazı tip Anemilerde kullanılabilir. Ayrıca Tüberküloz tedavisinde kullanılan İzoniazid adlı ilaç, idrarla piridoksal fosfat kaybına yol açtığı için bu hastalarda tedaviye eklenir.

B6 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
B6 vitamini eksikliğinde cilt lezyonları olmasının yanısıra, ağız, burun ve göz çevresinde döküntüler, dil kızarıklığı, şişme ve yanması meydana gelir. B6 Vitamini eksikliği arttıkça sinir sistemi ile ilgili belirtiler de olmaya başlar : sinir iltihapları gelişir. Konvülsiyonlara ( havale ) eğilim meydana gelir.B6 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi hipokrom mikrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. İdrarla aminoasitler kaybedilmeye başlar : Homosistinüri ve Sistationüri gelişir. Böbrek taşları oluşur . SGOT ve SGPT enzim aktivitesi azalır.

B6 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
Günlük 500 mg doz ile uzun süreli kullanımlarında veya 2 gr ve üzeri Piridoksin alındığı durumlarda sinirsel bozukluklara yol açarak toksisite belirtileri gözlenebilir. Piridoksine Bağımlılık Sendromu da tanımlanmıştır. Günde 200 mg'ı geçmeyen dozlarda güvenle kullanılabileceği bildirilmektedir.

B12 vitamini ( Siyanokobalamin )Tabii B12 Vitamini Siyanokobalamin 1948 yılında izole edilmiştir. B12 vitamini yapısında iki halka gösterir. Birincisi, büyük ve porfirini andıran merkezsel bir halkadır. Bunun porfirinden farkı, indirgenmiş dört pirolünden ikisi birbirine köprüsüz bağlıdır. Bu halkaya Korrin halka sistemi denir, halkanın merkezinde de bir kobalt vardır. Kobalt, bağlarla halkanın pirol azotlarına, bir siyan’a (-CN) ve ikinci halkanın azotlu bazına (5,6-dimetilbenzimidazol) bağlıdır. İkinci halka da, azotlu bazı kobalta bağlı bir nükleotid’in (dimetilbenzimidazol-riboz-fosfat’ın) fosfatını esterleştiren bir aminopropanol’ün, D.pirol halkasının propiyonik asid takısıyla bağlanması sonucu kapanır. Siyanokobalamin; doğal B12 vitaminidir. Siyanokobalamin’den başka onun değişik şekilleri olan kobalamin’ler (kobamidler) de tarif edilmiştir. Bunlarda, ya -CN ya da nükleotid’in bazında bir değişiklik olur. B12a, B12b, B12d deki gibi -CN yerine, -OH gelirse, hidroksikobalamin, B12d 'deki gibi nitrit gelirse, bir nitrokobalamin ya da metil grubu gelmişse metilkobalamin oluşur. Dokularda da en sık -CN yerine 5. dezoksiadenozin gelmiş bir kobamid-koenzim bileşiminde bulunurlar. Bütün B12 vitaminleri, peptid ve proteinlere sıkı bağlanma etkisi gösterirler. B12 Vitamini, suda çözünen bir vitamindir. Bu nedenle vücutta tam bir deposu yoktur ( karaciğerde vb çok az depolanır ) ve her gün vücuda alınması gereken vitaminlerdendir. B12 vitamini suda kolay çözülür. B12 Vitamini , gıdalarda pişirme sonucu %10 ile %30 arasında kaybolur.B12 vitamininin insan vücudundaki esas kaynağı kalınbarsaklarda yer alan bakterilerdir. Tüm sindirim sistemi kanalında mikroorganizmalar yer alsa da asıl sentez yeri kalınbarsaklardır. Vücutta B12 vitamini emilimi için aktif ve pasif olmak üzere farklı mekanizmalar çalışmaktadır. İncebarsaklara aşırı miktarda B12 vitamini geldiği zaman herhangi bir emilime uğramaksızın direkt olarak jejunum ve ileum bölgelerinden pasif emilim olur. Aktif emilim için midede yer alan İntrensek Faktör gereklidir. Gıdalarda bulunan fizyolojik dozlardaki B12 vitamini bu yolla emilebilir. B12 vitamini, midedeki kimyasal ortamın etkisi ile bağlı olduğu proteinlerinden ayrılarak midede iki ayrı bölgede yer alan Parietal Hücrelerde bulunan İntrensek Faktör ile birleşir. Birleşme sonrası oluşan yapı incebarsaklara ilerler ve İleum bölgesine geldiğinde buradaki alıcılara bağlanır. Buradaki alıcılara bağlanma için iki şart gereklidir; birincisi bu bölgede kalsiyum iyonları olmalıdır ve ikincisi de bu bölgenin pH değeri 6.0 olmalıdır. B12 vitamininin gıdalarla alımından sonra kana geçmesi 12 saat kadar sürmektedir. Sindirim sistemi salgı hücrelerinde B12 vitamini için Transport Proteinleri ( Transkobalaminler ) gereklidir. Transkobalaminler üç tiptir. Transkobalamin I ve III , beyaz kan hücreleri tarafından oluşturulur ve B12 vitaminine ikinci tipten daha güçlü bağlanırlar. Ancak Transkobalamin I/III eksikliği olduğunda B12 vitamini eksikliği olmaz. Transkobalamin II , karaciğer tarafından oluşturulur. Transkobalamin II' nin özelliği bağladığı B12 vitaminini dokulara daha çabuk taşımasıdır. Fakat , Transkobalamin II eksikliği; B12 vitamin eksikliğine yol açar.

B12 VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
B12 Vitamini ; büyüme ve sinir sistemi fonksiyonlarındaki görevleri yanında vücutta oksijen taşıyan ve alyuvarlarda yer alan hemoglobin için şart olan bir maddedir. B12 Vitamini , insan vücudunda başlıca karaciğerde 1500 mg civarında depolanabilmektedir. Safra ile salgılanır, safrada yer alan B12 vitamini barsaklardan emilerek barsak-karaciğer arasında taşınır. Emilmeyen B12 vitamini daha çok gayta ile olmak üzere idrar ile de atılır. B12 vitamini en çok hayvansal kaynaklı gıdalarda, organ etlerinde ( karaciğer, böbrek, kalp, beyin ) yüksek oranlarda yer alır. Süt ve peynir de B12 vitamininden zengindir. Balık ve yumurta da bol B12 vitamini içerir. Bitkisel besinlerde de B12 vitamini vardır. Biramayası, soya , deniz yosunları, bazı taze yeşil bitkiler de B12 vitamini içerir. Önerilen Tüketim Standardı ; ortalama 6.0 mcg günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz )

B12 VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
B12 vitamini başlıca iki kimyasal reaksiyon için koenzim görevi görür . Birincisi ; Metilmalonil Koenzim A'nın Süksinil Koenzim A'ya dönüşümüdür. Bu reaksiyon sinir sisteminde myelinizasyon için önemlidir. Bu reaksiyon nedeniyle B12 vitamini eksikliğinde idrarla Metilmalonik Asit atılımı artmaktadır.( Pernisiyöz Anemi'de, Metilmalonilasidüri'de ) İkincisi ; Homosistein'in Metionin'e dönüşümü reaksiyonudur. Bu reaksiyon Folat metabolizmasında yer alır ve B12 eksikliğinde DNA sentezi bu nedenle gerçekleştirilemez. Yağ ve Karbonhidrat metabolizmasında görev yaparak sindirim sistemine yardımcı olur. Kanda oksijen taşınmasını sağlayan Hemoglobin oluşumu için gereklidir. Bu görevi nedeniyle kansızlık ( makrositer anemi ) oluşumunu önler. Sinir Sistemi fonksiyonlarının sağlıklı olabilmesi için B12 vitamini şarttır. Bellek ve öğrenme fonksiyonları için özel bir öneme sahiptir. Myelinizasyon için gereklidir. Paranoya gibi bazı ruhsal hastalıkların tedavisinde de B12 kullanılmaktadır.

B12 VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
B12 vitamini eksikliğinde ilk gözlenen belirtiler sinirlilik, yorgunluk ve unutkanlıklardır. B12 vitamin eksikliği daha çok vejetaryenlerde ( hayvansal gıda almamaları nedeniyle ) , mide ameliyatı olanlarda ( midenin kısmen veya tamamen alınmasında emilimin yapılamaması nedeniyle) , alkoliklerde, sigara tiryakilerinde, mide ülseri olanlara ve gebelerde gözlenebilmektedir. B12 Vitamini eksikliği kansızlığa da neden olur. Bu anemi makrositer olarak tanımlanan tipte bir anemidir. Anemi gelişimi B12 vitamininin diyetsel alımının azlığından çok , B12'yi vücutta taşıması gereken proteinlerin eksikliği veya fonksiyon bozukluğu nedeniyle gelişmektedir. ( yaşlılarda sindirim bozuklukları gibi durumlar ...) Nedeni ne olursa olsun B12 vitamin eksikliği başlıca üç belirtiyle sonuçlanır ; Makrositer Anemi , Glossit ( Dil iltihabı ) ve Nöropati ( uyuşmalar vb. ) Bu belirtiler vücuttaki tüm depolarının boşalmasından sonraki 2 - 5 yıl gibi uzun bir dönemde ortaya çıkmaktadır.

B12 VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
B12 Vitamini güvenle kullanılabilecek bir maddedir. 500 mg dozlara dek herhangi bir toksisite oluşturmayabilir. Tek doz olarak 100 mg alındığında herhangi bir ters etki gözlenmemiştir.

B12 VİTAMİNİ

Kan damarlarının kuvvetli olmasını sağlar.

Bağ dokularından olan kollajen sentezinde görev alır.

Vücudu enfeksiyonlardan ve bakteri toksinlerinden korur.

Steroid hormonların sentezinde (Yara ve diş iltihaplarına karşı etkilidir).

Bazı vitaminlerin, demir ve kalsiyumun vücutta kullanılmasına yardımcıdır.

Kolestrol ve aminoasitlerin metobolizmasında, gereklidir.

Kanın pıhtılaşmasında gereklidir.

Diş etlerinde şişme, kanama, diş kaybı, kemik kırılmaları ile belirlenen skorbit hastalığı.

Yorgunluk, iştah azalması.

Yaraların iyileşmesinde gecikme.

Deride kuruluk ve çatlaklık, eklemlerde şişme ve ağrılar.

Damar çatlamaları, sık sık soğuk algınlığı, soluk eksikliği, sırta ağrı veren disk şikayetleri, hızlı kalp atışı.